Annemin Düşü / Derya Tanrıverdi

Çocukluğumda en güzel hikayeleri annemden dinledim. Küçük bir ‘Mıcır’ vardı, anlatmasından hiç bıkmazdım. Annemin sesi, bazen kederi, özlem dolu mutluluk hikayeleri öyle sıcaktı ki. Sorardım sonra ‘nerden biliyorsun bunları?’ Gülümserdi ‘çocukken annem anlatırdı’ derdi. Çok hoşuma giderdi bunu söylemesi. Onun da bir zamanlar çocuk olduğunu hatırlatırdı bana her seferinde. Şimdi yıllar sonra onun olmadığı bu boş evde yankılanıyor sesi. Her köşeye sinmiş kokusu. Küçüklüğüme ait olan bu evde anıları toparlıyorum hasretle. 

“Gecenin yarısı yıkılır gibi çalan kapı sesine sıçradım oturduğum yerden. Elimdeki kitabı kenara fırlatıp kim diye koştum. ‘Aç çabuk aç’ diye yalvaran ses, Sevda’nın sesiydi bu. Telaşla açtım, üstü başı darmadağın, yüzünde çizikler, gözünde morluk, bir çığlık attım o halde görünce. Kendini içeri bırakarak yere yığıldı. Konuşmaya çalışıyor ağlayarak ‘ne oldu, kim yaptı?’ diye bağırıyorum ama biliyorum kimin yaptığını! Sevda’nın kaderiydi bu, evlenmeden önce babasından yediği dayakları şimdi kocasından yiyordu. 

Çocukluk arkadaşımdı, oyunlar oynar hayaller kurardık. Liseye göndermediler onu. ‘Ne gerek var okumasına evlenecek zaten’ demişti dedesi. Okul çıkışlarında uğrardım bazen, sohbet ederdik o kendine danteller örerken. İçtenlikle dinlerdi beni, özenirdi bilirdim. Bazen ördüklerini gösterirdi çeyizi için, ‘sen de yapabiliyor musun böyle?’ derdi. Tebessümle bakardım, şimdilik uzaktı bana öyle şeyler. Kitaplar götürürdüm arada, açıktan okulu bitirmesini söylerdim, pek ilgilenmezdi, yine de ‘sınavlar çok kolay, yaparsın’ diye eklerdim. Ben üniversiteye başlarken, o nişanlanmıştı. Baba dayağından kurtulmanın tek yolu olarak evliliği görmüştü. On yedi yaşında başka bir zulme evet derken, bilmiyordu başına gelecekleri. Önceleri güzeldi her şey, bazı pürüzler olsa da önemsemiyordu Sevda. ‘Zamanla düzelir, sen kadınsın alttan alacaksın’ diyen yaşlı teyzelere inandı. Ne de olsa ‘yuvayı dişi kuş yapardı.’ Mecbur olduğu hayattan çıkış yolu bir başkasına mecburiyetti. Güvensizdi kendine, yetersiz, böyle yetişmişti. Kendi ayakları üstünde duramayacak kadar cesaretsiz.  

‘Her şeyin sonu değil, ağlamayı bırak, yeniden başlaya bilirsin’ dedim, ‘hayır’ dedi usulca. Sinmiş, anlıyorum ki yine dönecek. Kaderine razı olmak böyle bir şey demek! 

‘Neden izin veriyorsun buna, neden kendine bu kötülüğü yapıyorsun Sevda?’ 

‘Ne yani hoşuma mı gidiyor sanıyorsun her gün dayak yemek?’ 

‘Buna katlanıyorsan’ dedim sesimi yükselterek. 

‘Ne yapayım gidecek yerim mi var, yıllarca baba dediğim adam dövmedi mi, kime gideyim, kime sığınayım!’ 

‘Bütün mesele de bu işte Sevda, kimseye sığınmak zorunda değilsin, kendi kendine yetebileceğini öğren artık. Yeni bir hayat kurabilir, gerçek sevgiyi bulabilirsin. Bak hep yanında olacağım söz. Çocukluğumuzdaki gibi.’ Ağlamaya başladı, yalnızlığına, sevgisizliğine, bedenindeki acılara. O gece uzun uzun konuştuk, ikna etmeye çalıştım. Ne kadar korkmuş ne kadar çaresiz ki bir türlü ikna olmuyordu söylediklerime. Gece uzun sürmüştü, sabah kalktığımda Sevda yoktu, ‘ah sevda’ dedim içimden, ‘neden razısın bu şiddetin içinde kalmaya?’ Salondaki masanın üzerinde kağıtlar gördüm sonra, gözyaşlarının izleri kurumuş üzerinde. 

Sevgili arkadaşım, benim için ne kadar üzüldüğünü biliyorum ama başka şansım olmadı benim. Cahil bir anne-babanın cehaletine mahkûm biri oldum hep. Bir kez olsun sarılmadı babam, bir kez olsun güzel bir söz duymadım ondan. Kadın ikinci sınıf bir yaratıktı onun gözünde, ev işlerine ve çocuk doğurmaya yarardı sadece ve bir güzel söz şımarması için yeterdi kadına! Sonra söz geçiremez olurdu. Namus için yaşayan adamlardandı babam, oysa o da birilerinin kurbanıydı işte. Bilmiyordu bir insana yapılan eziyetin, eşine, kızına çektirilen çilenin de namussuzluk olduğunu. O da sevgisiz yetişmiş, hiç görmemiş ki bir insan nasıl sevilir! Konuşma, beceriksiz, ne anlarsın diye diye… kadınlığımdan utandım. Kadına insanlığı çok gören zihniyette adamlar etrafımda ve ben tek başıma savaşamazdım bunlarla, yetemezdim. Sana hiç söylemedim, liseyi dışardan okumak için kayıt yaptırmıştım gizlice, bir gün kitaplarımı gördü sakladığım yerde. Param parça etti hepsini, okuyup da ne olacakmışım onların başına. Ne zordu yaşamak, ah hayır, zor olan kadın olmak! Affede bilirdim herkesi, sevebilirdim onları, bana yaşattıklarına bir kez pişman olsaydı, bir kez üzülseydi halime, acılarımı unutabilirdim. Her seferinde hak ettiğimi düşündüler. Erkekliklerini tatmin ettiler üzerimde dayakla! Sevgi gösterilmemeliydi çünkü bir kadına, yüz bulursa sözün geçmez ve bir kadına söz geçiremeyen erkek adam değildir onların gözünde. Oysa benim gözümde insan bile olamadılar hiçbir zaman. Diyorsun ya şimdi sen bana, vakit varken sonrası için kurtar kendini diye, ne güzel söylüyorsun aslında, bir an inanıyorum ayağa kalkabileceğime ama gücüm yok… Ruhum yara bere içinde, onlarca hayat yaşamış gibi yorgun bedenim. Yüreğim yaralı. Leyla, kader demek kolaya kaçmak biliyorum, elimden başka türlüsü de gelmiyor arkadaşım.  

Sabah sabah bir kez daha kapı tekmelenir gibi çalıyordu. Sevda’dır diye koşarak açtım ama kocasını görünce donup kaldım. ‘Nerede o?’ diye haykırarak içeri girmeye çalışıyordu. En yakın arkadaşımın eşi olmasına rağmen, hiçbir muhabbetim, selamım bile yoktu. Karşısındakini bir an Sevda gibi sinmiş bir kadın sanmış olacak ki sesi gittikçe yükseliyordu. İki elimle göğsünden itmemle kapının birkaç adım gerisine savruldu. ‘Nereye girdiğini sanıyorsun, sen kimsin ki benim evime bu şekilde geliyorsun!’ diye bağırdım. Şaşırdı bir an, özüne dönmesi çok sürmedi ama. ‘Karımı çağır’ diye bağırdı. ‘Yok burada, akşam gelmişti, gitmiş’ dedim. ‘Nereye gidecek o tek başına, bak saklıyorsan…’ diye devam edecekti ki ‘bana bak, karşında Sevda yok senin, insan gibi söylüyorum, yok burada, adam olsaydın da kaçmasaydı senden’ dedim. ‘Kaçamaz o hiçbir yere’ diye sırıttı karşımda. Kapattım kapıyı pis suratına. O gün hiç haber çıkmadı Sevda’dan. Ertesi gün annesini aradım. Polise kayıp başvurusu yapmışlar, bir haber çıkarsa bildirilecekmiş. Sonraki gün de bir haber çıkmadı. Sonraki günler de. Gitmişti Sevda, bir daha da hiç gelmedi. Yaşanmamış, yarım kalmış kaçıncı hayattı onun ki! Gördüğüm her haberde, duyduğum her kadın cinayetinde Sevda geldi aklıma. Bir de duymadıklarımız vardı, ruhu öldürülmüş kadınlar…Sevda’nın başına ne geldi kimse öğrenemedi. Okuduğum romanlardaki o mutlu kadınları hep Sevda olarak hayal ettim. Ona kendimce adına yakışır güzel bir aşk, huzurlu bir hayat çizdim düşümde…” 

Tavan arasında eski kitaplarımı ararken bulduğum defterde bu satırlar yazıyordu. Annemin yazısıydı bu. Tekrar tekrar okudum. Annemi düşündüm her satırında. Gözlerinde gizlemeye çalıştığı o kederin nedenini. Bazen mutfakta yemek yaparken uzaklara dalışını, hüzünlü şarkılarda o iç çekişlerini. Okumayı yeni öğrendiğimde ‘sen okuyacaksın’ diyerek saçımı okşamasını. Sarıldığımda canının yandığını hissettiğimi düşündüm. Kendimi bildim bileli kolunda var olan yanık izi geldi gözümün önüne. Ne zaman ‘nasıl oldu bu?’ diye sorsam, ‘kaza işte’ derken sesinin tonu çınladı kulaklarımda. Ah, nefesim kesiliyor şu an! Annem, babasının cenazesine gitmeyen, kocasını toprağa verdikten sonra hayata dönen annem… Şimdi anlıyorum her şeyin nedenini. Sevda gibi yok olmamış ama düşünde Leyla olan annem… 

Loading

Yazıyı nasıl buldunuz?

Oy için yıldıza tıkla!

Ortalama Oy / 5. Oy Sayısı

Oyu yok

We are sorry that this post was not useful for you!

Let us improve this post!

Tell us how we can improve this post?

Paylaşarak destek olabilirsiniz!
'Yazmasam deli olacaktım.'
Yazı oluşturuldu 8

Bir yanıt yazın

Benzer yazılar

Aramak istediğinizi üstte yazmaya başlayın ve aramak için enter tuşuna basın. İptal için ESC tuşuna basın.

Üste dön