Kendini sonu gelmeyen uzunca bir patikada koşan bir at gibi hissediyordu. Neyi niçin yapıyordu, yapığı şeylerin ona faydası mı daha çoktu yoksa zararı mı? Ya da bir faydası var mıydı? Emin olamadığı şeylerden yalnızca bir tanesiydi. Sürekli seçim yapmaktan, karar vermekten bıkmıştı. Sadece bu bile ona dünyanın en zor ve en yorucu şeyiymiş gibi geliyordu. Bu nedenle son bir haftadır “hiçbir şey” yapmamayı seçmişti. Bunu yaparken bile bir seçim yapmak zorunda olması onu çileden çıkarmaya yetiyordu. Psikoloğu ona “depresyon” teşhisi koymuştu. Ama bunu kabul etmiyordu. Onun için bu sadece beyin yorgunluğundan ibaret olan bir duygu durumuydu.
Artık silkelenip kendine gelmenin vakti gelmişti. İzni sona ermişti ve işe gitmek zorundaydı ama hiçbir şey yapası da yoktu. Yattığı yerde bir anda aklına çok parlak bir fikir geldi. Bir haftadır yataktan kalkmayan Burçin’i, çok parlak olduğuna inandığı fikri zımba gibi yataktan fırlatmaya yetmişti. Vestiyerde duran beyaz çantasının içindeki cüzdanını çıkardı ve içinden bir bozukluk aldı. Bozukluğu iki parmağının arasında havaya kaldırarak muzip bir gülücük attı ve şöyle dedi: “Artık her şeye sen karar vereceksin. Seçimleri sen yapacaksın, kaderimi senin eline bıraktım.” Sonra gönül rahatlığı ile yatağına yattı ve derin bir uykuya daldı.
Sabah erkenden alarm çaldı ve uyandıktan bir iki saniye sonra bugün işe gideceğini idrak edebildi. “Beş dakika daha uyusam ne olur sanki? İşe geç kalmam ya.” diye düşünürken “Buna da o karar versin.” diyerek komodinin üzerindeki bozukluğu aldı. “Yazı uyumak, tura kalkmak. Hadi başlıyoruz.” dedi ve bozukluğu havaya fırlattı. Eğilip yere düşen paraya baktı, yazı gelmişti. “Yess” diye sevinç nidaları atarak alarmı 5 dakika erteledi ve gözlerini kapattı. Alarm tekrardan çaldığında oflayarak yataktan kalktı. Hızlıca hazırlandı, kahvaltısını bile yapmadan yola koyuldu. Evden işe giderken tercih edebileceği iki yol vardı. Bu yolların ikisi de yaklaşık olarak işe aynı mesafedeydi ancak biri daha işlek, biri ise nispeten daha sakin bir yoldu. İşlek yoldan giderse işe geç kalacaktı ama diğer yolu da genelde tercih etmezdi. Bunun sebebi de ne zaman o yoldan gitse başına bir şekilde bir şey geliyor oluşuydu. En son o yoldan gittiğinde arabasının lastiği patlamıştı. Bir seçim yapmak zorundaydı. Ceketinin cebinden bozukluğu çıkardı hemen. “Yazı işlek olan yol, tura diğeri.” diyerek bozukluğu havaya fırlattı ve iki elinin arasına alarak tuttu. Tura gelmişti. “Olamaz ya, ya yine bir şey olursa! Ama diğer yoldan gidersem de işe geç kalacağım.” diyerek parayı işaret ve başparmağının arasına aldı ve dikkatle ona baktı. “Sana güveniyorum.” diyerek ceketinin cebine attı ve yola çıktı.
İşe geldiğinde saate baktı, tam vaktinde yetişmişti. Yolda herhangi bir kötü olay başına gelmemişti. “Keramet parada, bundan sonra seçimlerimi hep bu şekilde yapacağım.” diye düşündü. İş çıkışında yine hangi yoldan gideceğine dair yazı tura attı. Bu sefer işlek yol gelmişti, eve o yoldan döndü. Bu şekilde günler birbirini kovaladı. Artık her şeyi yazı turaya bağlı olarak yapmaya başlamıştı. İkiden fazla seçenek olan şeylerde de ne kadar çok seçenek varsa o kadar bozukluk alıyor ve eleme yöntemiyle işi sonuçlandırıyordu. Her şey tam istediği gibi harika gidiyor, yazı tura ile yaptığı seçimlerin doğru olduğuna inanıyordu. Haftaya çok önemli bir sunumu vardı, bu sunumu mutlaka patronuna beğendirmeliydi, bu sayede terfi etme şansı elde edecekti.
Sunum günü gelip çatmıştı. Yarınki sunumu için oldukça heyecanlıydı, onlarca kez prova yapmıştı. Her şeyin harika gideceğine inanıyordu, şu anda tek sorun ne giyeceğine karar vermekti. Etek üzerine giyeceği gömlekte kararsız kalmıştı. Kombinine uyan iki gömlek vardı ve tabi ki giyeceği gömleği bozukluğa seçtirecekti ve öyle de yaptı. Bozuk para beyaz gömlekte karar kılmıştı. “Güzel, bence de bu daha çok yakışacak.” dedi, duvardaki saate bakarken. Saat 24.00’e gelmek üzereydi, artık yatmalıydı çünkü sabah erkenden sunumu vardı. Pijamalarını giyip dişlerini fırçaladıktan sonra huzurla yatağına yattı ve uykuya daldı.
Sabah alarmla birlikte yataktan fırladı. Uykusu açılsın diye hızlıca bir kahve yaptı ve hazırlanmaya başladı. Kıyafetlerini giydi, makyajını da yaptıktan sonra kahvesini yudumlamaya başladı. Kahvesini içerken bir yandan aklından sunumunda söyleyeceklerini tekrar ediyordu. O sırada birden kahve bardağı elinden kaydı ve kahvenin bir kısmı üzerine dökülürken bir kısmı bardakla beraber yere düştü. “Olamaz! Bu nasıl olur ya, ne yapacağım ben şimdi? Gömlek berbat oldu. Yıkayıp kurutmak için vakit de yok, mecbur diğerini giyeceğim şimdi.” diyerek hızlıca diğer gömleğini giydi. Paranın seçtiği gömlek mahvolmuştu, içine kurt düştü aniden. “Ya sunumum kötü geçerse, o beyaz gömlekle yapmalıydım sunumu, offf…” diye söylenerek arabaya bindi ve şirketin yolunu tuttu.
Sunumu yaparken sanki birden her şeyi unutmuşçasına kem küm etmeye başlamıştı. Toparlayayım derken de farklı şeyler söyleyip konuşmayı iyice batırmıştı. Kısaca terfi işi hayal olmuştu. “Belliydi böyle olacağı, paranın seçtiği gömleği giymediğimden geldi bunlar başıma.” diye söyleniyordu içinden. Dönüş yolunda tekrar yazı tura attı. İşlek yol gelmişti bu sefer, yolda giderken bir yandan kötü geçen sunumu düşünüyordu. Kırmızı ışığı son anda fark etmişti ki frene basmakta geç kalmıştı. Bir anda öndeki araca çarptı, yavaş gidiyor oluşu ve taktığı emniyet kemeri canından olmasını engellemişti. Burçin’in bir şeyi yoktu ancak çarptığı arabada hasar meydana gelmişti.
Aradan bir ay geçti. Burçin, kazadan sonra yazı tura atmayı bırakmış eski hayatına geri dönmüştü. İşe de artık ya toplu taşıma ile gidiyor ya da erkenden kalkıp yüreyerek gidiyordu. O günden sonra araba kullanmamıştı hiç. Yine erkenden kalktığı bir gündü. Bugün işe giderken yürüyüş yapmak istiyordu. Hazırlandı, tam kapıdan çıkacaktı ki gözü vestiyerin kenarındaki bozuk paraya takıldı. Parayı eline aldı. “Son kez atacağım ve bu kez hangisi gelirse tersini yapacağım.” dedi. “Yazı işlek yol, tura diğeri.” diyerek parayı havaya attı. Yazı gelmişti. “Tamam, diğer yolu tercih edeceğim. Madem beni kandırdın, bu sefer ben seni kandırıyorum.” diye kendi kendine söylene söylene yola çıktı. Zaten yürüyüş yapmak için diğer yol daha uygundu. Yolda yürürken karşıdan küçük bir çocuk ile annesi bu tarafa doğru geliyordu. Çocuğun cebinden birden bozukluklar dökülmeye başladı. Anlaşılan cebi yırtıktı. Bozukluğun biri yuvarlandı ve Burçin’in ayağının dibine geldi. Paranın görünen yüzünde “tura” vardı.
Sevde Pekşen