KARGA Gün, kuruyan toprağı yararak geçiyor üstümüzden Zamanın seyrinde gövdemizden türeyince gölgeler Çatlayana kadar yüzümüzdeki hüzün Terini akıtıyor güneş şakaklarımızdan, felsefik bir gülümsemeyle elbet utandırıyoruz da tanrıyı Artık uzun cümlelerin değil tek heceli sözcüklerin bile noktasını unutmadan Biteceğini biliyoruz her güzelliğin, bari akşamlar kalsın bize, gerisi de kuşlara deyip Biz anlıyoruz ve daha anlatmadan üzülüyoruz tenimize sızan burukluğa Kadeh kadeh yutkunup akıtırken dilimizdeki perişan ruhu Bir bilge gibi sessizliğin karnına dönüyoruz. Haşarı rüzgarların yüzümüze tüküren dalgaların Sonra dindiğinde yeryüzü içimizi delen mavinin öfkesinden Biz hep derdi oluyoruz kendimizin Kaynaşırken kemiklerimize karanlığın soğuk ağzı Sonunda telaşını da görüyoruz ömrümüzün. İnsanlığımıza günahlarımıza sonra dönüp saydamlaşan sıkıntılarımıza Mührünü vuruyor ölümün, oturup alfabesini öğreniyoruz hiçliğin Döne döne yoğrulan dünyanın içinde Bir canlının dizlerinde ağarmaksa yaşam Biz hep tekrarıyız çürüyen et parçasının Hikayelerinde topaklanan insanlarla tanrı da en az bizim kadar çaresiz Sular aynası sanki bu çelişkinin Bir göl, az ötede Simsiyah karganın acıdan buruşan ağzını gösteriyor bize. NESLİHAN AĞRI