Burası ne İspanyol meyhanesi,
Burasi ne de agora meyhanesi.
Burası Kumkapı.
Burası Kör Agop’un meyhanesi,
Beş on masası,
Duvarlarındaki çam budaklari ile Köhnemiş ama eskimemiş.
Kör Agop’un meyhanesi,
Hey Nihat abi!
Getir bir kadeh rakı daha parlatayım.
Yılların eskitemediği Ramazan usta,
Sende mezeleri tazele,
Kavun peynir mi getirirsin,
Yoksa helvaya limon mu sıkarsın?
Bilmem artık!
Çam budaklarında burada içenlerin,
Yazdığı çizdiği şeyler,
Hemen yanı başımda.
Bir kırmızı kalp içinde İbrahim,
Altında soru işareti var,
Buradan tanırım İbrahimi.
Sevdiğinin ismini yazmamış,
Masanın sol köşesinde bir dörtlük,
Her ah çekişte inan ismin dudaklarımda.
Bir kırılmış plak gibi tekrarlanıp duruyor,
Büyülenmiş kimi gün gözlerim uzaklarda.
Sen geleceksin sanarak öyle dalıp gidiyor,
Adnan…
Sağ köşesinde başka dörtlük,
Aşiyandan çıkalı yıllar oldu.
Hala o yokuşun başında mısın?
Gözlerini unutsam dudakların aklımda,
Sen beni hiç hatırlar mısın?
İlyas…
Umitlerim saplandı bir bucaksız çıkmaza,
Elim muktedir değilki dertlerimi yaza.
Arşa kadar yükseldi kalpler yakan feryadım,
Gazi…
Arka masanın tam orta yerinde.
Rıdvan…
İsimler, resimler, şiirler.
Anılar…
Kiminde güzel bir göz,
Kiminde güzel bir dudak.
Öylece dururlar.
,
Burada çakır keyif olunca.
Herkes biraz ressam,biraz şair, biraz sanatkar.
Her bir satırın her bir resmin,
Hep bir anısı var.
Acı tatlı yaşanmışlıklar,
Burada saklı dururlar.
Abdullah Yüce söylüyor şimdi,
Bu ne sevgi ah bu ne ızdırap!
Bu meyhane her şeyiyle eski,
Rakı sürahi ile sunulur.
Güzel süslü kadehlerle içilir,
Mezeler güzel tabaklarladır.
Anlatırsan seni dinleyen dostlar,
Hatta garsonlar olur.
İçki burada insanı sarhoş etmez,
Sarhoş olanda içindeki acılardan.
Dertlerden olur,
Her masada bir anı.
Her masada bir yaşanmışlık,
Burada dertliler dertlerini en yükseğe çıkarır.
Sonrada en derine gömerler,
Masa’lar bir roman gibi.
Her şeyi anlatır,
Benim hiç birisinde tek bir satırım yok.
Hep içime yazdım ne varsa,
Kadehlerle paylaştım derdimi.
Rahmetli babam da burada içerdi,
Severdi içmesini.
Hayatta hiç bir şey hayal ettiği gibi
Olmamıştı…
Ne çocukluğu, ne gençliği!
Ne de severek evlendiği kadın.
Ona hayallerini yaşatmamıştı,
Onun da bu çam budakları üzerinde,
Hiçbir yazısı yok.
Hep derdini kadehlerle paylaştı,
Bende onun yolundan gidiyorum.
Dışarda ne yağmur var ne de rüzgâr,
Kasette yine arabesk çalıyor.
Kafam dumanlı ne çalsa farkını anlamam zaten,
Müşterilerin burada tercih hakkı yoktur.
Gelen rakı içer başka içki verilmez,
Mezede usta ne getirirse o.
Genelde balık verilir,
Nihat abi balık sever.
Ramazan usta iyi mezecidir,
Her mezeyi yapmayı bilir.
İçki burada insana ilaç gibi gelir,
Vakit nasıl geçip gider anlamazsın.
Saatte bir hayli geçmiş,
Kimse kalmamış meyhanede.
Hafta sonu olsa bu meyhaneler sokağında,
Dansözü çalgısı çengisi,
Çok daha renkli olur.
Ama bugün hafta içi kimse yok bu saatte,
Ben de dertlerimi gömdüm en derine.
Haydi eyvallah deyip evin yolunu tuttum!
Körkütük sarhoş olmadım,
Ama gözlerimden akan yaşlardan.
Önümü görecek halim yok,
Derdimi kime desem.
Denize mi anlatsam?
Yoksa onun içinde mi boğulsam,
Beni paramparça eden,
Dört bir yanımdan saldıran.
Bu dostlarımı akrabalarımı,
Kime şikâyet etsem bilemedim.
Dertlerime yenilerini ekleyip,
Yaşayıp gittim.
Aradan geçen bunca yıldan sonra,
En acımasız katil, en büyük düşman zamanmış.
Şimdi daha iyi anladım,
Geçip giden yıllar neler neler götürmüş.
Kumkapı’daki meyhaneler sokağı,
Hala duruyor mu?
O yokuş hala o kadar dik mi?
Kör Agop’un yeri hala orada mı?
Nihat abi yaşıyor mu?
Şef Ramazan usta hala güleç yüzlü mü?
Velhasıl anılarımda kalan bütün her şey,
Canlı mı gitsem beni hatırlarlar mı?
Ya da ben onları bulabilir miyim?
Rıdvan’ın o boncuk mavi gözlerinden,
Akan yaşları elimi uzatıpta silebilir miyim?
Ya da İlyas’ın o güzel gülüşünü,
Bir daha duyabilir miyim?
Geriye gitsem, o güzel günleri
Bulabilir miyim?
Şimdi hepsi bir rüyadan ibaret gibi,
Sanki elimi uzatsam tutacağım…
Ama tutamıyorum….
Rumuz. : METE
İSİM : MEHMET
SOYİSİM : TEMİZ
KATIDIĞI ESER BAŞLIĞI : KÖR AGOP’UN MEYHANESİ