Öylesine istek doluydu ki kendimi bundan korumak onunla olmamak için kendimi ne kadar zorlasam da buna mâni olamıyordum, onun için delice bir istek olabilirdi, lakin benim için ona dokunmak, yarın ne olacağını bilmeden onunla olmak, arzu ve isteğine cevap vermek onu mutlu mesut etse de bir anlığına, ben anlık zevk ve mutluluktan öte bir ömür sürmesinden yanaydım. Bunu ona üstüme beni bir anda kucaklayarak o sıcacık teniyle buluşturacak iştahını üzerime doğru gelirken nasıl kapata bilir vazgeçirebilirdim bilemiyordum! İnsan birkaç günlük tanımayla tenini başka birisine birden dokundurmasına ve bir tende eriyerek bir bedende olmasına, vakti gelmeden temas etmesine razı değildim. Ona anlatmak için düşüncelerimle kavga ederken onu ikna edemeden delicesine bir atakla “Haydi onu vazgeçireceğim bir şey söylememe yardım et” diye çırpınırken, aklım buna dünden razıydı. O ılık nefesini duymak, saçlarında gezinmek, dudaklarında erimek iki tende bir olmak için, benden önce sanki soyunmuştu. İşte zurnanın cart dediği, çalamadığı, yanlış akort edilmiş saz gibi bozuk çalan saz gibiydim. Bir akort bana bir nota gerekliydi ban şu anda hemen! İçimden “Rabbim sen bana yardım et” diye yalvarırken. Rabbim seni yapacağının ne olacağını bekliyorum imtihandasın dediğini hissederken, karşı koyamadan, üstüme soyunarak gelen ikinci tanışmakla benimle olmak isteyen belki “sevdiceğim “diyeceğim Sevda istekli, haliyle üzerime yürüyordu. Kaçmak istesem de oda da kaçacak bir yerde yoktu! Rabbim niyetimin ortaya çıkmasın benden imtihanla beklerken, -Her an imtihan halinde olduğumuz aşikâr- Aklımın” Salak mısın, ayağına gelmiş daha ne istiyorsun, bırak kendini olayın akışına ben sana yardım ederim, haydi sende bir adım at” diye delicesine söylemini duymamak için kıvranıyordum. Şu anda metafizik denilen “Fizik bilimlerinin ötesinde olan, fizik ve bilim ile açıklanamayan ve sınırlarını aşan, fizik ötesi.” Bir şeyin yani bu halimden ötesini ya da Metafizikle gerçeğin üzerini kapatmaya çalışan, beni köşeye sıkıştıran bu halimi aşarak, bir anda ışınlanarak, Metafiziki anlamda bu anda, bu sınırımı bana aştıracak bir oluşumla ötelere gitmeyi çok istedim.
Ben içten içe kıvranırken o hala gülümseyerek üstüme doğru geliyordu, sevinçliydi gözlerindeki o metafizik gibi sınırları aşmış bir gerçekle üzerime geliyordu. Kokusu odayı doldurmuş başımı döndürürken, içinde bulunduğum anın çözülmeyen düğümlerini nasıl çözerim diye düşünürken, doğal ifadesi isteğiyle üstüme hücum etmesinden nasıl kaçabilirdim ki? Lakin kaçmalı” hayır” demeliydim, lakin nasıl? Onu incitmeden kırmadan, ona bunu yorumlarken, hiç dinleyecek bir halde değildi, gözlerindeki sevinç, tenindeki sıcaklığı beni de odayı da yakıyordu alev, alev! Rabbim ne çetin bir sınav, sen her şeyin iyisini bilirsin, diye içimde dualar ederken, onun bir beklentisi vardı, benim ise beklenilmeyenin sancısıyla sancılandığım, beklentisizliğim varken bunu nasıl ifade etmeliyim bilemiyordum! Böylesi anlarda daha öncelerde bu an olmadan önce, çok güçlüyüm dediğim anlarda, aslında hiç gücümün olmadığını anlıyorum ve Rabbime sığınıyorum, lakin bu imtihanı aşmalıyım ya da her zaman ki gibi kaybedenlerin sınıfına yazılmalıyım! Şu anda bir karanlık odaya bir anda sığınmak, benim için bir aydınlıktan fazlası olacaktı. Beni buradan kurtaracak bir tünelin içinde kaybolmayı o kadar isterken yaklaştı ılık nefesiyle, tüm kaçış güzergâhlarımı kapatmış zaferiyle, bütün duygu ve hislerimi etkisi altına almış güzelliğiyle, kendisinde sanki daha önceden var olmuş deneyimiyle “Çok utanmışa benziyorsun, ilk defa mı? Dediği anda eridim bittim, oysa bunun tanışma dönemi üç bey ay sonra evlilik teklifi istemeler, kına, nişan töreni evlilik nikâhı gibi uzun yolu varken, bir anda hepsini yok saymakta ne oluyordu? Hayatın yaşanılacak belirli bir aksiyonu vardı bunu hiçe saymak yok saymak bu kadar kolay mıydı? İnsan kendini bir anda başkasının kucağına atarak, karşındakine sormadan hazır mısın, demeden, belli bir biçime kendisine uyan biçimi ile zorlayarak, benim için betimlenmesi zor hatta imkânsız olana zorlayarak, kabul ettirmesi etik miydi? Aklımda bu sorular geçerken şu anı atlatacak bir anın bir an önce zihnimden meydana çıkması için aklımı zorluyordum. Ve Üstündekilerini çıkararak benim için akılla ve mantıkla algılanamayan şu anın içinde kıvranırken o neşeli canlı istekli haliyle her şeyin bir anda olmasını isteyen bakışıyla, üstüme doğru kendini bıraktı! Şu anda bundan beni kurtaracak bir bilgim yoksa gerçeklikte mi yok sayıla bilinir, değişkenliği anında kabul mu etmeliyim? Sürecin başarısı bilgi ile olursa ben şu anda bilgisiz ve sürecin beni yok ederek değersiz bir hale sokmasının ıstırabını yaşarken, bilmediğim bu gerçeklik benim için yoktur diyen aklımın beni kandırması için çabaladığını, bilmek” kavramaksa” ben şu anda hiçbir şeyi kavrayamadan bir heykel gibi durmak yerine nasıl var olduğumu bunu istemediğimi anlatacağım?
Ah nefsim ah benden önce soyunmuş hazırdı. Şeytan ise kıvranırken beni eliyle itelemek isterken, eli uzanamıyor kararsızlığımı kararıyla kendi isteğiyle gerçekleşmesinin sancısıyla parçalanıyordu. Bu halimin böylesin benim istemediğim şekilde derinleşerek bir anaforun içine çekmesine karşı koyamıyor ve anaforun beni içine çekmesine an kalmıştı.Bana katkı sağlayacak unsur düşünce ve bilgiden şu anda yoksun aklımın nefsimin beni ısrarla hatta benden önce hazır olmasının şaşkınlığıyla aklım o anda boşalmıştı.Beni ben kendimi bildiğim kimliğimden soyutlayarak başka birisi olmam giden sürecin sancısı beni gevşetmiş haliyle hazırlarken, çeşitli açılardan beni bu açmazdan çıkarak formülün peşindeydim. Keşke “Arşimendin” Evraka evraka yani buldum buldum dediği anı yaşamayı o kadar candan gönülden istiyordum ki bunu anlatacak cümleler kifayetsiz kalmıştı. Kifayetsiz bende kalmıştım ancak böyle halimi anlatayım da anlayın. Bir anlık olanaklardan yararlanma peşinde olan Sevda bir anlık yararlanacağı arzu ve isteğinin gerçekleşme arzusu peşinde iken benim buna karşı çıkmak için çektiğim ıstırabı görmekten çok uzaktaydı. Alnımda boncuk boncuk terler akarken çabalarımın boşa gitmesi beni gerçekten parçalıyordu. Belki uzun ilişkilerin onu sarmadığını günlük zevkin peşinde olduğunu sanmam ya da onun bunu bana tüm çıplaklığıyla anlatmasının korkunç gerçeği, benim bu işler için uygun olan hayatın otoriteri ya da teorisi neyse o şekilde olmasın istediğimi bildiğinden beni bununla sınarken imtihanım gibi, bunu ona anlatırken kırmadan “Hayır” diyememenin sancısı içindeydim hala. Ben değişik aylar yıllar bir ömür dolu anların boyutunda acele etmeden gidilmesi gerektiğini ona anlatmadan, o kısa yoldan kestirmeden giderek bunu gerçekleştirmenin peşinde iken, * yarın araya girecek olan fikir ayrılığından dolayı ayrılma durumunda onu bu haliyle terk edememenin pişmanlığıyla kalmamanın derdindeyim.
Bu üç beş dakika benim için bir yıl gibi üzerime çökerken ağırlığıyla benim ömrümden ömürleri bir anda aldı nerdeyse! Bazıları için anlamlandırılan an olsa da benim için anlamlandıramadığım anın içinde kıvranıyorum, bir kısa noktadan diğer bir adımlık noktaya varmak çok kolayken benim için asırlık bir yol şekline dönüştü. Bir gerçeğin olumlu ya da olumsuz haliyle beni değiştirmesine izin vermeme bu kadar zor olacağını hiç tahmin etmemiş, aklımın ucundan dahi geçirmemiştim! Şu anda ben; iyi, kötü, güzel, çirkin, yararlı, doğru, yanlış, büyük, küçük, yavaş, hızlı, tehlikeli, zararlı vb. kavramlarla arasına sıkışmış halde iken ne yapacağımı inanın şaşırmıştım. Kısa bir an nasıl olurda bir yıl gibi gelebilir ki bunca ağırlığıyla eziyetiyle? Benim bildiğim öğrendiğim dünya da böylesine şeyle böylesine aniden yoktu, bana böyle öğretmişlerdi bende böyle bilmiyordum! Hayat bu insana bir şeyler öğretirken eksi mi, artımı diye düşünerek ya da düşünmeyerek bir şeyleri yaşatmaya senide Rabbim sınayarak duruşunu görmek istiyordu, gerçekten çok zordu, zordan da zordu bu durum! Gelenin yanında yanı arkası önü arkasındaki gerçeğin yansıması zamanla belli oluyordu ve bunu biraz görmeden bu belirsizlik az görünür olmadan aceleyle olması bu şekilde olması beni korkutuyordu. Bu saldırıya karşı beni koruyacak bir zırhım olmalı lakin bu varken ben var biliyorken şimdi savunmasız ve zırhsız açıkta kaldım. Bu anda bir arabulucuyla bu halimi çözüme kavuşturmanın formülünü ararken, üzerime abanan Sevda’nın tenindeki alevin kendisini yakarken, beni de yakmasına ramak kalmıştı bu anı durdurmak nasıl olurdu bilmiyordum! Bu anda buna harcayacak bedenimle bir enerji sarf edemedim, zaten oda alev alev yanmak üzere iken, benim enerjimle patlamaya götürür ve beni ona esir ederek, kendimi teninde kucağında bulmama neden olabilirdi! Kısa yolu bulmalıydım. Aklımla nefsim “ne gereği var” diye ısrar ederken, haydi “piyango sana vurdu haydi iyisin” diye itelerken olayın içine, ben başka düşüncelerle onları oyalarken galiba olayın içine düştüm düşmek üzereyim!
“İnsan bazen bir nehir gibi dolar ve taşıp, tüm köprüleri yıkılması için tek bir damla yeter. Tıpkı patlamaya hazır bir bomba gibi” İşte bende bu haldeydim, ya patlayacak tüm iyi düşüncelerimi yok edecek nefsin ve şeytanın Sevda’nın arzu hevesine kapılarak yok edecektim, ya da dur zamanı değil diyerek geri çevirecektim buda o kadar kolay hiç değildi! Ne zormuş dayatmalara karşı çıkmak! Hayat sorgulanmalı lakin benim şu anda sorgularken acil bir eylem planına ihtiyacım var! Ben gündelik hayatta karşıma çıkan birisiyle birlik beraberlikle gerçekleştirdiğimiz anda, birine selam vermek, biriyle ayaküstü sohbet etmek varken buna devam ederek, tanımak varken bun es geçerek direkt pas vermeden gol atmak bana ters geliyordu, ben kısa dar alanda olsa paslaşmayı maçı uzatmayı isterken, aksine anında gol yemeyi beklemiyordum doğrusu!
Öte tarafta ki dünyada olan gerçeklik yani ahiretin gerçek yüzü ruhumda, önüme yığılan bu dağları ruhum eritirken ezerken yavaş yavaş, bir anda yıkılmasını beklerken, ahiretin gerçekliği beni bundan alıkoyuyordu. Söz konusu bu gerçek benim tarafımdan anlamlandırılmak üzere değiştirmek zorundayım. Anlamlandırmam, bildiğim ahiret gerçekliğin tarafımdan bu durumumu anında algılanmasını kolaylaştıran ve belki de sağlayan bir süreç an olarak, beni ötelerde beklerken, beni bekleyen bu dünya için kazandığım güzel şeylerle doldurmam açısında, benim buna karşı çıkmam gerekiyordu hem de acilen! Birden
-Durumusun?
Beni duymadı, hala etkisi altında olduğu arzularının esareti altındaydı.
Kenara çekildim, ağız üstü yatağa boylu boyunca düştü. Hemen yan tarafta duran pardösümü üstüne örterek.
-Lütfen bunun daha zamanı değil!
Şaşkın şaşkın yüzüme baktı. Nasıl olur dercesine şaşkın yüzüme baktı. Bana.
-Ama neden?
-Bu yaptığın bana ve aldığım terbiye ve dini öğretime göre çok ters, düşünülmesi bile imkânsız!
Bir anda utandı.
-Özür dilerim, seni zorlamaya çalıştım!
-Bayağı zorladın, yani paramparça ettin, sen farkında değildin.
-Oysa ben hemen kabul eder, birkaç günlük ilişkiden sonra terk…
Gerisini getiremedi, yutkundu.
-Böyle bir şeyi başta daha birbirimizi tanımadan neden düşünürsün?
-Benim çevremde bu olağan karşılana bir durum, arkadaşlarım anlatırdı günlük ilişkilerini, arzularının tadına varmanın zevkiyle… Bende ilk defa sende…
-Tamam, kendini zorlama, her şeyin bir vakti zamanı var.
Oh çok şükür kafamın üstündeki billboard da, ismim kaybedenler kulübüne yazılacağı anda bir anda kazananlar kulübüne yazılmasının sevinci ile derinden bir oh çektim ki, önüme biriken dağlar bir anda yıkıldı, çok şükür Rabbime. Beklentisizliğimden, beklenti içinde ümidimi kaybetmeden durmam, yabancı bir diyara gitmeme engel olan beklentimde ki ümidimle, sıyrılmış olmanın huzuruyla doluyum artık.
Mehmet Aluç