Yürekte Siyah Bir Nokta/Işın Güner Tuzcular


Zor açtım gözlerimi, yağmur yağıyor dışarıda, kapkaranlık, soğuk, ıslak bir gün daha başlıyor. Okkalı bir kahve yapıp, çalışma masamın başına oturdum. İşe gitmek için hazırlanmadan önce yarım saatim var, tüm gün içinde kendime ayırdığım tam tamına otuz dakika. Karmakarışık masamın üzeri, boş kahve fincanları, kitaplar, notlar, kalem kutusundan kaçmış kurşun kalemler, sarı markerler, panda şeklinde bir kalemtıraş, iki gün önce gittiğimiz Rigoletto bileti…
Laptopun üzerindeki Javier Marias’ın Tüm Ruhlar kitabını metroda okumak için çantama koyup , Laptop’u açıyorum. E-postalar yağıyor. Sadece Lügatten geleni açıyorum. Günün bana ait yarım saatinde yeni bir kelime öğrenmek, kafamda yeni bir yazı yazmaya yoğunlaşıyorum bu ara. Anlatabilmek ne zor, içinden geçenleri kelimelere dökmek, ya karşındakinin düşünceleri kelimelerle anlamlandırmaya çalışmak, onları anlayabiliyor musun? Onlar anlatabiliyor mu?
Mutluyum, huzurluyum, heyecanlıyım, acı çekiyorum, yorgunum, canım sıkılıyor … kelimeler yeterli mi onu anlamaya. Opera çıkışı çektirdiğimiz resme bakıyorum, neşeliyiz, birazdan bir bara gideceğiz ben sarhoş olacağım, Ozan kızacak, içme bu kadar diyecek. Niye diyeceğim. Abuk sabuk konuşuyorsun diyecek. Sarhoşken ağzımızdan çıkanlardan sorumlu muyuz? Ayıkken ki ben ile sarhoşken ki ben aynı mı? Sinirlenecek, kavga edeceğiz.
Seni bir daha görmek istemiyorum, çok sıkıcısın diye bağıran sarhoş bene sabah aynasından bakan ayık ben kızacak birazdan. Ne düzgün, yakışıklı, varlıklı adamdı ne yaptın, evde kalacaksın değip ekleyecek sen ve ağzından çıkan o patavatsız kelimeler.
Bir kelimenin anlamı, onun dildeki kullanımıdır ve sıkıcı sıkıcıdır işte diyorum. Dilimi geliştirmek için her sabah farklı, bilmediğim bir kelime ile güne başladığımdan beridir mi Ozan’ı sıkıcı buluyorum? Kendimi ifade edebilmek ya da onu anlamak kelimelerle yola çıkma amaçlarımdan biriydi oysa ki.
Eğer bir aslan konuşabilseydi, onu anlayamazdık dememiş mi üstat. Konuşuyor, dinliyor ama anlamıyor, anlatamıyordum.
Bilmediğim kelimelere dönmeli tekrar, düşünceler içimi daha da kararttı.
Çul Çürüten : Kaygısı olmayan, rahat kişi demekmiş…
yok beğenmedim, yazmak için tetiklemedi beni…
Hissikablelvuku : altıncı his
Telaffuz etmesi ne güç. Kullanan var mı hala bu kelimeyi?
Dakikalarda akıyor, 10 koca dakika geçmiş, kaldı 20 dakika…Bulacak mıyım? Yaşama dakikalarımı boşuna mı harcıyorum. Kahvem de bitti, başım da hala ağrıyor üstelik, dışarıda yağmur yağıyor, içimde bir sıkıntı, geçiyor dakikalar, yok günümü dolduracak o kelime derken buldum onu…
Süveyda…. Süveyda… Nerede duydum bu kelimeyi? Belki de Şüheyda ile karıştırıyorum, evet karıştırıyorum kesin… Duymadım, ilk kez duyuyorum. Buldum kelimemi… Anlamına bakmaya korkuyorum ya hayal ettiğim gibi değilse, ya içimde uyandırdığı o gizemden yoksunsa?


Yürekte siyah bir noktadır ki, insanın tüm varlığının hakikati oradadır. Bu öyle bir özdür ki maddi ve uhrevi alemin tümünü kuşatır. Nasıl ki bir meyvenin çekirdeğinde kendi ağacı toplu bir şekilde mevcut ise aynı şekilde bu süveyda adı verilen noktada da bütün kâinat bir öz şeklinde mevcuttur. Aslında süveyda için gönül noktası dense yeridir.

Öylece ekranın önünde kaldım. Beynimden milyonlarca imge geçti. Suveyda… Suveyda…
Dakikalar aktı, öylece kaldım orada, yazamadım bile. İşe geç kalma dedi içimdeki o ayık, mantıklı kadın. Otomatik hareketlerle giyindim, şemsiyemi unuttum hatırlattı bana. Muhasebecisin sen, defteri kebirlerine, kâr zarar hesaplarına geri dön, içme, tuhaf kelimelere takma, Ozan aradığında anlaşılmaz konuşma dedi metroya binerken.
Kader ondan yana değildi besbelli. Ayık ve mantıklı kadınları sevmiyor da olabilir. Yağmur dindi, güneş açtı. Öğlen dışarıya çıktık arkadaşlarla, yemekten sonra kitapçıya bakmak için ayrıldım onlardan.
Şakayık Sokakta galerinin vitrininde gördüm onu. Kerem Ozan Bayraktar, Şeref Erol ve Yağız Özgen sergisi, aRb…
Beyaz bir yüzey üzerinde siyah mürekkep leke olan büyük boy bir resim. Hipnotize olmuş gibi bakmaya başladım. Sadece o siyah leke doldurdu tüm benliğimi. aRb
Kapıdan içeri giriyorum. Öğlen tatili bitiyor, telefonum çalıyor, kapatıyorum, gün bitiyor, hala oradayım, siyah lekeye bakıyorum.

Işın Güner Tuzcular

Loading

Yazıyı nasıl buldunuz?

Oy için yıldıza tıkla!

Ortalama Oy / 5. Oy Sayısı

Oyu yok

We are sorry that this post was not useful for you!

Let us improve this post!

Tell us how we can improve this post?

Paylaşarak destek olabilirsiniz!
Ankara doğumluyum. TED Ankara Koleji ve Boğaziçi Üniversitesi İşletme Fakültesini bitirdim. Yazmak her zaman tutkum olmuştur.2008 yılından beri İngilizce ve Türkçe çeşitli bloglarda yazı yazıyorum. www.bibliopla.blogspot.com ana blogum. Asian Sources dergisinin 12 yıl serbest muhabirliğini yaptım, Deri dergisinde köşe yazıları yazdım, yayınlanmış tercüme, araştırma kitaplarım ve sektörel dergilerde yazı, makalelerim var. Öykü yazmaya altı yıl önce başladım. Pazartesi 14, Kurşunkalem, Meluşa, Kirpi, Yük dergilerinde ve çeşitli fanzinlerde öykülerim yayınlandı. 2020 yılında Cumba Kültür Sanat Platformunun Öykü yarışmasında mansiyon aldım.Zamanın İçinde Bir Yerde adlı öykü kitabım Mart 2021’de Perseus yayınevi tarafından yayınlandı.
Yazı oluşturuldu 2

Bir yanıt yazın

Benzer yazılar

Aramak istediğinizi üstte yazmaya başlayın ve aramak için enter tuşuna basın. İptal için ESC tuşuna basın.

Üste dön