DEMEK Kİ BU HİS…/Fulya Özgüç Duman

O, bu saatte eve gelmezdi ki…. Yoksa evde kamera mı var? Niyetim onu değil, kocasını
öldürmek. Beni göreceği için başka çarem yok. Ya kaçarken vuracağım ya da odaları
gezerken. Onu vurunca ne hissedecek acaba?
*
Herkes kaçışıyor. Bir tabanca sesi daha…. Nerden geliyor bu ses… Gezi parkı girişinden bana
doğru koşan adamın niyeti ne? Ne kadar da kahramanıma benziyor. Kararlı ve heyecanlı
bakışları var. Elindekini bana niye tutuyor ki? Arkasında polisler de var.
*
Yedinci romanım ve her zaman ki gibi ilk cümlelerimi yaşama gözlerimi açtığım efsunlu
yerimde yazıyorum. Burası yıldızı bol, İstanbul’un gözde semtinde, herkesin nostalji
yaşayacağı sayılı mekândır. Göz dolduran şık dekorasyonu, masaların üstünde ki kar beyazı
örtüleri, incecik porselen fincan takımları, dünyanın her yerinde ün yapmış pasta çeşitleri,
kristal avizeleri ve garsonlarının özenle seçilmesi beni nasıl etkilemesin ki….
Yayın evinin sipariş vermesi ve farklı türde yazmam heyecanımı artırıyor. Polisiye
denemesiyle yeni okuyucularla tanışacağım. Hayatımda ki yeni başlangıçlar, ilk tecrübeler
hep şans getirmiştir. Tabii ki burası da.
Üniversitenin ikinci yılında çalışmaya başladım, dün gibi hatırlıyorum. İlk gün elimi ayağımı
nereye koyacağımı bilemediğim gibi durmadan ceketimi çekiştiriyor, diğer çalışanlar nasıl
davranıyor diye gözlemliyordum. Yani tam sudan çıkmış balık gibiydim. Şu an oturduğum
masanın önünde ki masa en sevdiğim yazara aitti. Haftada üç gün buraya gelirdi. Ne içtiğini
bildiğimiz için önce Türk kahvesini, sonra tatlısını ikram ediyorduk. Onun yıpranmış, yorgun,
acılarla dolu ülkemizin daha iyi olması için yazılar yazdığını biliyordum. Hele sinemaya olan
tutkusunu da öğrenince akıl, duygu yetkinliğine hayranlığım artıyordu. Öyküleri, denemeleri,
sinemayla ilgili düşünceleri, senaryoları ve şiirleri… Ben otuz dokuz yaşında ilk romanımı
yazmıştım. O ise ilk hikâyesini yirmi yaşında yazmış. Yazılarında hayvanlar ve insanlar iç
içedir. Her iki canlıyı yaşam ortağı yapardı. Ayrıca bana kedileri sevdiren kişidir. Masada
oturuşunu, yazmaya başlamasını özenerek seyrederdim.
Gittim, gittim, o yıllarıma gittim. Heyecanlarıma, ilk maaşımla neler yapacağımın hayaline,
otel kapısından giren ünlüleri görünce gözlerimin fal taşı gibi açılmasına, pastaneye gelen
sayısız entelektüellerle aynı ortamı soluduğum için ne kadar şanslı oluşuma ….Aklıma gelmiş
düşüncelerimin tadını çıkarıyorum.
Hayalin bin bir çeşidini kurardım. İlk iş yerimde hayran olduğum yazarın ki gibi benimde özel
masamın olacağı hiç ama hiç aklıma gelmezdi. Yerim tam camın önünde ve dışarıda ki
insanları da rahat görebiliyorum. Çalışanlar kitaplarımı imzalatmak için yanıma geldiklerinde
kendi heyecanımı hatırlarım. Burası uğurum, neşem ve en önemlisi de eşimle göz göze
geldiğimiz yer. İlk bakıştığımız anda yanıma gelip Tolstoy’un sözünü söylemişti ; ‘’Cins atlar
damgalarından, âşıklar da bakışlarından belli olur’’. ‘’İşte evleneceğim adam’’ dedim.
Her sene tanışma günümüzde ki kutlamamızı burada yaparız. Bugün ilk defa erken geldim.
Yirminci yılımızı kutlayacağımız için yirmi mumlu pasta siparişimi verdim. Saat üç olduğuna
göre iki saat daha yazabilirim. Her gün ikide yerime oturur yazmaya başlarım.
Kahramanlarımı buradan seçerim. Yazar için en güzel şey günlük yaşamın içinde ki
gözlemlerini yazıya dökebilmek. İşte yine hatırladım; elimde küçük not kâğıdımla
müşterilerin sevinçlerini, kavgalarını, mimiklerini hemen not alırdım. O günler de bunun
önemini anlamışım. ‘’Bir gün bunlar lazım olacak’’ derdim. Oldu da. Yazdığım her kelimeyi,
cümleyi kullandım.
İlk kahramanım buraya gelen ünlü aktristi. Her çarşamba sevgilisiyle buluşurdu. Geniş
şapkası, siyah gözlüğü, aşk dolu bakışları, sevgilisine tatlı yedirmesi benim için film
sahnesiydi. Duvar dibindeki kuytu köşede ki masa onlarındı. Sevgilisinin kıvırcık saçlarında
ki bulut gibi gölgelediği yüzünün ifadesinden hiçbir şey çıkartamıyordum. Öyle güzel
notlarım var ki, hepsini ‘’Gizli Masa’’ kitabımda kullandım.
Giriş cümlelerimi yazdım ama devamı nasıl gelecek bilemiyorum. Her şeyi başa alarak
yenilemek zorunda kalıyorum. Polisiye kitapları okudum, araştırdım, ama kafamda
planladığım ölüm sahnesini nasıl aktaracağımı kestiremiyorum. Her sahne hazırdı ve
kesinlikle son satırlarım okuyucuya ‘’kim öldü, kim ölmedi?’’ konusunda bilinmezlik
içermeliydi. Kahramanımın kararlı oluşunda ki yüz ifadesi tam karşımda oturan adama
benziyordu. Siparişini menüye bakmadan; elmalı turta, sütlü kahve, bir de soda diye
söylemesi ne kadar da kararlı olduğunu belli ediyordu.
Bugün eşimle yazdıklarım ve kurgularım üzerinde tüm detaylarını konuşacağım. O, en iyi
editörümdür. Gerçi son kitabımda eleştirileri yüzünden çok kavga etmiştik. ‘’Bir daha sana
okutmadan gerçek editörüme göndereceğim’’ demiştim ama o da burası gibi uğurumdu. Asıl
onun yazmasını istemişimdir. Çok iyi okuyucudur. Bana öyle sorular sorar ki soruları
cevabındadır. Eleştirmenliği, kitapları sanat formu biçiminde görerek değerlendirir. Sen de
yazsana dediğimde ‘’Evde bir deli yeter’’ der.
Saat beş oldu kafamda yüzen bilgileri yazamıyorum. Eşim de gelemedi. Etrafıma
bakınmaktan mı, eskiyi anmaktan mı, bugünün heyecanından mı, nedir, anlamadım, tıkandım.
Belki sona çok odaklandım, ondan yazımı ilerletemiyorum. Kendime hep hatırlattığım,
okurun olay halkasını takip etmesini uyanık tutarsam istediğim sonuca varırım. Tabanca
sesleri duyulunca ne olacağını ve kaç el ateş edileceğini iyi planlamam gerekiyor. Merminin
insan vücuduna girdiği anda ki his… Bunu aktarmam için filmler de seyretmeliyim. Yine son
satırları düşünüyorum…
Yanıma yaklaşan garsonun elinde kitabım var, imza isteyecek, kesin. ‘’Merhaba, sizin
kitaplarınızı okuyorum, hayranlıkla takip ediyorum, rica etsem kitabınızı imzalar mısınız?’’
Biz konuşurken camın önünde koşuşturmalar oluyor. Tabanca sesi miydi? Garson yanımdan
kaçtı. Herhalde bu bana işaret. Romanımda tabanca sesini duyunca neler hissedildiğini
anlatamam diye düşünüyordum. Harika fırsat. Hemen dışarı çıkıp bakmalıyım.
Herkes bir sağa bir sola kaçıyor. Yerde yatan bacağına sarılmış kıvranıyor. Kesin mermi ona
isabet etti. Acısını nasıl hissediyor?
İşte tam karşımda o. Elindekini bana hedef almış gibi tutuyor. Göz göze geldik ve şimdi ben
hiç hissetmediğim hissi nasıl hissediyorum. Bunu unutmamam gerekiyor. Keşke not defterim
yanımda olsaydı. Yazarken bunu çok iyi aktarmalıyım.
Demek ki bu his…
İlk paragrafımda ki ‘’Onu vurunca ne hissedecek acaba?’’ nın cevabı ben de….

Loading

Yazıyı nasıl buldunuz?

Oy için yıldıza tıkla!

Ortalama Oy / 5. Oy Sayısı

Oyu yok

We are sorry that this post was not useful for you!

Let us improve this post!

Tell us how we can improve this post?

Paylaşarak destek olabilirsiniz!
23.01.1972 İstanbul’ da doğdum. Sağlık sektöründe Pazarlama ve Kurumsal İletişim Yöneticiliği ile yirmi sekiz senelik iş hayatımı 2020 senesinde emeklilikle sonlandırdım. Sağlık Kurumları ve Hastane Yöneticiliği Yüksek Lisansı tamamladıktan sonra, Sosyoloji ve devam etmekte olan Psikoloji eğitimiyle yaşam boyu öğrenmenin önemli olduğunu düşünmekteyim. Şuan Çift ve Aile Danışmanlığı yapmaktayım. Ayrıca Türkiye’de ilk olan ‘’Beyin Antrenörlüğü’’ Sertifikasını da almış bulunmaktayım. Pandemi döneminde üç yazı atölyesine katıldım. Yaşanmışları yazmak, hayallerimi yaşayarak yazmak bana keyif vermekte. İlk öykü yazılarım özellikle gördüğüm rüyaları yazmakla başladı. Yazmayı amatör olarak sürdürmekteyim.
Yazı oluşturuldu 1

DEMEK Kİ BU HİS…/Fulya Özgüç Duman” için bir görüş

Bir yanıt yazın

Benzer yazılar

Aramak istediğinizi üstte yazmaya başlayın ve aramak için enter tuşuna basın. İptal için ESC tuşuna basın.

Üste dön