Cemreler düştükten hemen sonra ama yine de bahardan uzakta. Hala soğuk rüzgarların estiği bir uçurumun kenarında ya da güneşin doğuşunun altında. Belki de hiç olmayan bir yerde. Zamansızlığın o derin gölgesinde. Saat işlemez, kuş göçmez orada. Ve neresinden tutarsan tut, asla geç kalınmaz hayata. Yeniden başlamak da denmez ki, başlangıcı yine bir tek senden olana. Ağlamadan da olmaz gözlerin hayata o ilk açılışı. Peki, ya şimdi dökülenler ne uğrunaydı? Ne yakıyor kalbini bu soğukta? Hem de kadınlar seni çağırırken sokakta.
Evet, kadınlar var sokakta. Sesleri yayılıyor yollara. Ama herkesin penceresi sıkı sıkıya kapalı. Bilmesen duvar sanırsın. Gözlerinle görmesen rüya. Perdeyi ilk kapatan hangisiydi bilinmez ama bu zincirin ilk ilmeği onun elindeydi. Herkes de adımını şaşırmadan onu takip etmişti. Fakat bu sesleri kesemezdi ki. İllaki sızardı bir yerlerden. Karışırdı içine ağlayanların gözyaşlarına. Gözlerini kapalı tutanların kulaklarına. Sahi, hala duymayan var mı? Hem de o çocuk babasının annesini nasıl öldüğünü anlatırken. Ailesinin okula göndermediği kız, pencerenin önünden dahi geçemezken. Neye imza attığını bilmeyen bir genç kızın adı nikâh davetiyesine bile yazılmazken. Ne kadar da hassas kulaklarınız var. Ve ne kadar da yalancı dudaklarınız. Saçlarını kesip, verdiği savaşa bayrak yapanlara da mı yabancısınız? Sanki yabani bir otmuş gibi, yaprakları belirdiği an onları söküp atanlara?
Duysa da, duymasa da herkesin bir söyleyeceği var kadınlar hakkında. Ama tabi yine kadınlar dışında. Ne giyeceği, nereye gideceği, neye güleceği hep başkalarının ağzında. Özellikle de erkek olan bazılarının. O erkekler ki hala yedikleri yasak elmanın acısında. Fakat elmaya uzanan ellerini asla görmezler. Afiyetle yediklerini bilmezler. Tok karınlarıyla gerim gerim gerinirken hiç sorumluluk hissetmezler. İşte bu günahın bedelini yüklediler kadınların boynuna. Ne ödeniyor, ne siliniyor. Dünyada en çok kadınların borcu birikiyor. Hem de durdukları yerde dururken. Aynı işi yaptığı adamdan daha az maaş alırken, nasıl ödenir o da bilinmez. Aynı karından geldiği erkek kardeşinden daha az sevilirken. Hayat arkadaşı diye koluna girenin yanında hunharca ezilirken. Özenilerek anlatılan tarihlerin nüfus sayımında adı bile geçirilmemişken…
Doğduğunda insandı kadın ama işte hep ikinci sıradaydı. Aslında çoğu zaman onun bile altındaydı. Yeri gelir alınır, satılırdı. Hatta en korkunç filmlerde dahi olmayacak şekilde yakılırdı. Ama yine de en büyük dostu güneş sayılırdı. Çünkü o ortalarda yokken omzunun üzerinden bakmadan yürümek imkansızdı. Karanlığa söz geçirilmezdi. Ve yine aynı derin karanlıktı bugün dünyayı kaplayan. Yetmezmiş gibi her bir köşesini de tekrar tekrar sarmıştı. Ama şimdi özgürlüklerinin peşinde koşanların saçlarından yapılmış bayraklar salınıyor etrafında. Kadınlar bağırıyor sokakta. Penceresini ilk kapatanlar belki hiç duymayacak ama o ses hep var olacak. Gece gündüz demeden üzerimizde asılı kalacak. Ve bazılarının uykularını fena halde kaçıracak.