Ah Ege, açsan kollarını!
Sarsan beni sımsıkı,
Sanki n’olur.
Tüm bedenim deniz,
Tüm bedenim tuz,
Ve soğuk…
En sıcak rüzgarların,
Tenimi okşayarak yakışında.
Ve mavi…
Ve taş…
Ve dağlar…
Göğsüme göğsüme ağaç sallayan,
Ferah bir kılıç.
Eskrim ölümsüzlüğünde,
Gömüldüğüm sapsarı kumlar.
Ve yengeç…
Ve lipsos…
Ve gümüş balıkları…
Rehberliğinde bir adanın,
Taşlık kıyısına uzandığımda,
Deniz kızlarının tacizlerinden,
Kulaç kulaç kaçarken,
Kızsa Poseidon.
Büyük bir dalgayla savrulsam,
Ardımda nasıl beğenmezsin kızlarımı.
Naralarını ata ata,
Kavuşsam başka bir kıyıya.
Ve karpuz…
Ve domates…
Ve soğuk bir su akımında…
Arınsam bazı yüklerden,
Bazılarını da denize atsam.
Ah, Ege!
Açsan kollarını.
Sarsan beni sımsıkı n’olur,
Uzak gemilerin ıssız gidişi.
Ve bir yerden yankılana yankılana gelen,
Buzukinin hırçın sesi.
Ve Zeus…
Ve İyon Denizi…
Nihayet İzmir…
Kordon boyundan yürüsem,
Bazı epik destanların izinden.
Ve yangınlar…
Ve işgaller…
Kaç kurtuluş bilmem,
Kimden,
Kimlerden.
Neden?
Kaç hançer gibi bayrak sapı,
Tam göğsümüzde.
Tren istasyonlarındaki raylardan gelen,
Fren sesleri.
Vapurun Alsancak’a yanaşırken,
Bir çekik gözlü kıza çapkın bakışı.
Yıldızlı gökler…
Koca bir ay…
Turunç rengi güneş,
Ağaçlarda sallana sallana çürüyen,
Ve antik kentlerin arasında.
Gerçek yalan hikayeler,
Al ve kucakla beni.
Sar sakla,
Deniz kıyısında bir taş okulun,
Dalgadan yosunlanmış bahçesine koy.