Ne kadar erken biterse o kadar iyi benim için. Yine de aceleye getirmek istemiyorum yolculuğumu. Yavaş yavaş yürüyorum. Daha önce aynı yerden dört defa yapıştırdığım ayakkabılarım bu isteğime uymakta zorluk çıkarmıyor. Her an arkamdan birisi seslenip “Hanımefendi, sanırım ayakkabınız kopmuş.” diyecek diye bekliyorum. Adım attıkça ayakkabının tabanı bedenimden 2 cm uzaklaşıp geri geliyor. Ayaklarımı sürterek yürümeye çalıştığımda defalarca düşme tehlikesi yaşıyorum. Artık birisi çıkıp bildiğim o gerçeği söylese içim bir nebze daha rahatlayacak. “Ay inanmıyoruuum. Nasıl oldu bu? Uyardığınız için teşekkür ederim.” diyip ayakkabımla uğraşır gibi yapacağım. Yanımdan geçen insanlar değiştikçe bu sefer ayakkabıma ara ara bakıp tabanının koptuğunu gizlemeden yürümeye devam edeceğim. Belki otuz saniyede bir “off yaa” diyip bu durum başıma ilk defa geliyormuş gibi şaşkınlık ve öfkemi seslice açığa vuracağım. Aslında öfkelenecek bir şey olmamalı. Diğer ayakkabım sağlam olduğu için şükretmeliyim. En azından bu sefer sadece bir tekiyle uğraşmam gerekiyor. Daha önce ikisinin aynı anda koptuğu da olmuştu.
Normal bir caddede yürüsem ya da insiz bir yerde, o zaman bu kadar kafaya takmayacağım. Ama bir cumartesi günü Karanfil Sokak’ta tek başıma yürürken tabanı kopuk ayakkabımın nasıl bir profil oluşturduğunu düşünmeden edemiyorum. Yoksul olduğum konusunda hemfikir olmaları beni rahatsız etmez. İşin gerçeği bu çünkü. Ama yine de yoksul bir insanın dahi sağlam ayakkabıları olmalı.
Biraz ilerde tabanım yarıya kadar kopuyor. Şimdi her adım atışım daha ciddi ve utanç verici bir eziyete dönüşüyor. Elimdeki poşeti biraz sarkıtıp bu manzarayı yanımdan geçenlerden gizlemeye çalışıyorum. Ama asıl mesele arkamdan gelenler. Hangi yöne gidersem gideyim onlardan kurtulamayacağım. Üstelik yarı kopuk bir tabanın çıkardığı sesi de engelleyemiyorum. Bu durumda geriye iki seçenek kalıyor. Ya tabanımı tamamen koparıp yoluma dengesiz ama istikrarlı bir şekilde devam edeceğim ya da ayakkabı bağcığımı çıkarıp tabanı ayakkabıya bağlayacağım. İki durumda da aptal gibi görüneceğim kesin ama en azından o saçma sapan sesi işitmek zorunda kalmayacağım.
Tanrım, ne kahrolası bir hayat! Doğru düzgün yürüyebilmek için bile insanın bir miktar parası olması gerekiyor. Belki de gururumu tam anlamıyla ayaklar altına, sağlam ayakkabılı ayaklar altına, alıp bir çift ayakkabı dilenmeliyim. Bir iki numara büyük veya küçük olması fark etmiyor. Hatta defalarca giyilmiş, yıpratılmış, ter ve kirden kararmış da olabilir. Sonuçta şu rezil halimden daha beter bir durumda olamam. Ama gururum buna daha önce müsaade etmediği gibi şimdi de etmiyor. Eğer bunu başarabilseydim, beş para etmez gururumu bir kenara bırakabilseydim ayağımdaki bu utanç verici nesnelerin yerine sağlam bir çift ayakkabı giyebilirdim.
Ağlamamak için kendimi zorluyorum. Bu beni iyice küçük düşürmekten başka bir işe yaramayacak. Yine de bir iki damlaya mâni olamıyorum. İşte bir tanesi tam olarak sol ayağımın üzerine düşüyor. Gülüyorum. Fazla pozlanmış bir fotoğraf kadar rahatsız edici bir gülümseme bu. Bir tıslama. Gamsız ve pervasızca.
Yolun kenarına çekilip ayakkabılarımı çıkarıyorum. Ardından lila çoraplarımı da çıkarıp ayakkabıların içine sıkıştırıyorum. Buna gerek yoktu belki ama yalın ayak olmanın bu utanç verici nesneleri giymekten daha iyi hissettireceğine eminim.
Şimdi bir ayakkabı mağazasının önündeyim. Muhtemelen her biri binlerce lira olan ayakkabıları inceliyorum. Islak bir çöp poşetini tutar gibi büyük bir tiksintiyle tuttuğum ayakkabılarımla birlikte içeri giriyorum. Tıslamalarım arsız tonlara dönüşüyor. Daha önce hiç alıcı gözüyle bakmadığım o pahalı ayakkabıların yanından geçip basit bir reyona gidiyorum. Özgürlükten uzak, pragmatik ve vicdani bir seçim yapıyorum.
Şöyle bir dönüp bakıyorum aynaya. Az sonra benim olacak ayakkabılarla ilk buluşmamızın tadını çıkarıyorum. Mağaza sorumlusu geliyor sonra. Nasıl yardımcı olabileceğini soruyor. Olamazsınız diyemiyorum. Son kez dönüp aynaya baktıktan sonra tüm hızımla mağazadan çıkıyorum. Küfürler havada uçuşuyor. Ben kaçıyorum. O utanç verici nesneler ve yeni ayakkabılarımla.
Tebrikler
Yazılarını çok başarılı ve samimi buluyorum güzel kızım, çok güzel gerçekten. Seninle gurur duyuyorum ve başarılarının devamını diliyorum. Sanırım o ayakkabıdan farksızım şu sıralar, yapmam gereken şey ise bağcıkla onu bağlamak ve sonra yapıştırmak… ayakkabıya olmasa da kendime vefa borcum var, kestirip atmamalıyım:)