İkide birde saate bakmaktan boynum tutuldu. Bir türlü bana gelmiyordu sıra. Babamdan yiyeceğim azar olmasa çıkıp gideceğim şuradan. Ama yok, inat ettim. Saatler de geçse bekleyeceğim.
Geldiğimde saat kaçtı acaba? Evden çıktığımda sabahın onuydu. Buraya yarım saatte yürüsem, bilemedin kırk dakika sürse, o zaman onu kırk geçe civarında gelmiş olmalıyım. Şimdi saat on ikiye beş var. Ah be Rıza abim, hem randevu veriyorsun on buçuk diye. Beş on dakika geç gelmişsem ne olur yani? Sıkıştır işte beni araya, yap şu lanet tıraşımı.
Şu benim sıramı alanlara da bak hele. Fırça saçlı bir genç, sakalları birbirine dolanmış göbekli bir adam, suratsız bir orta yaş amcası. Kapının üstündeki çıngırak sesiyle irkiliyorum. Sırık gibi iki gölge, dikiliyor bir şey sormadan. Gelin, gelin… Siz de gelin. Hiç çekinmeden alın benim sıramı. Çocuğum ya ben, ah pardon ergenim ya, ezin geçin beni. Çünkü beklerim, işim gücüm yok değil mi, ama zamanım bol. Ah be Rıza abi, yaktın gül gibi cumartesimi.
Omzuma dokunan bir elle irkiliyorum. Rıza abinin yüzü çillerle dolu çırağı beni saç yıkama bölümüne alıyor. Sabah yıkadığımı söylüyorum, ıslatın yeter, diyorum. Dinleyen kim… Bizde kurallar böyle diyor. Yıkamaya ayrı para alacaksınız tabii, yer miyim ben. Gerçi bal gibi de yediriyorlar işte. Amaaan, bana ne. Babamdan aldım zaten fazlasıyla. Aylardır söyleniyor. Oğlum kestir saçlarını, oğlum okul tıraşı ol, oğlum dilencilere döndün, sen kime çektin böyle… Getirmiyor lafın gerisini. Abilerime çekmediğimi ima ediyor. Sanki ben anlamıyorum. Evet, çekmedim, ne olmuş. Benzemek zorunda mıyım ki? Ben de böyle olayım. Ne olmuş yani?
Offf! Sinirlerim yükseldi yine. Babamdır, atamdır deyip tıpış tıpış geldim yine. Berber Rıza abimizin yanına. Ah, yok, kuaför diyecektim. Saç stilisti Rıza abiciğim benim. Bana hangi modeli uygun görecek bakalım. Babam tembihlemiştir gerçi, kısaltabildiğin kadar kısalt, demiştir. İstersen sıfır numara olsun babacığım. Dümdüz sıfır, kemiksiz. Tertemiz bir başlangıç yapayım delikanlılığa. Kabak kafa diye alay etsinler değil mi, ilkokulda çokça maruz kalmıştım, hatırlar mısın bilmem.
Benim bir tarzım var ama anlamıyorsunuz. Off be çırak abi! Yaktın saç derimi. Kaynar suyla ne arıtıyorsun ki bu kadar? Çamur mu var saçımızda? İyice sinir küpü ettiniz beni. Kafa sesimden de yoruldum artık.
Nihayet oturuyorum meşhur kırmızı koltuğa. Rıza abi biraz yükseltiyor koltuğumu. Nemli havluyu alıp kurusuyla değiştiriyor. Havluların rengi aynaların çerçevesiyle uyumlu. Turuncu kahverengi karışımı bir renk. Belki özel bir adı vardır, bilmiyorum ama nedense çok huzur dolu bir renk. Duvarlar da sütlü kahve tonlarında. Rıza abim güzel yapmış dükkanını. Gelmeyeli epey değişmiş. Hem genişletmiş hem de havalı olmuş baya. Etrafımı izlerken boynumdan cırt cırtladığı muşambalı uzun önlüğü düzeltiyor. Ne ara taktı ki bunu. Epey dalmış olmalıyım. Bu iyiye işaret, hadi gül biraz dostum.
Sağ taraftaki gömme dolaptan bulup istiflediği dergileri bırakıyor kucağıma Rıza abi.
“Hadi seç bakalım, nasıl bir model istiyorsun?”
Nasıl yani, anlamadım. Bir numara, iki numara gibi bir şey olmayacak mı? üç olur belki, belki dört… Saf saf bakmış olmalıyım ki gülüyor halime.
“E hadi Murat. Beğen bir şey de hemen başlayayım. Hem kızlara da hava atarsın işte.”
Göz kırpıyor bir de. Üzerimden atamadığım şaşkınlığımla dalgalı saçım için efsane bir model seçiyorum. Yanları kısa, arka tarafı kabarık, yandan ayrılmış. Müthiş bir model yani anlayacağınız. Rıza abi, modeli görür görmez dergileri atıyor bir tarafa. Hipnotize olmuş gibi başlıyor kesmeye. Çeşit çeşit makaslar gidip geliyor. Ensemi de usturayla kesiyor. Ödüm kopmuyor da değil. Öksürmeye çekiniyorum. Yaklaşık on dakikada bitiriyor işini. Sırada fön çekmesi var. Bu sefer öbür çırağı geliyor yardıma. Makineyi tutuyor. Açıları öyle güzel ayarlıyor ki ağzım açık bakıyorum. Şu fön de ne güzel bir şeymiş ya. Saçlarımın rengi kaybolmuş meğer. Şimdi bulundu işte. Kokulu bir fıs fıs sıkıyor, sonra da saç spreyiyle sabitliyor. Küçük ayna tutup arkadan ve yandan da gösteriyor bana. Bayıldım, bayıldım doğrusu.
Teşekkür edip borcumu soruyorum. Borcun yok diyor. Nasıl yani Rıza abi? Kim kime bedavaya iş yapar bu zamanda.
“Baban ödedi koçum.” Diyor. Hem de istediği modeli seçsin demiş. E bana tıraş için verdiği para neydi peki? Ah babam ya. Özür dilerim, çok atıp tuttum bugün.
Demek artık kabul ettiniz tarzımı. Ama bak bu oyunu yutmadım ama neyse. Orta bir yolmuş gibi gösterip güzelim saçımdan ettiniz beni. Neyse, canınız sağ olsun.
Hadi ben çıktım Rıza abi. Eline emeğine sağlık. Çilli çırağına söyle, yakmasın kimseleri…