Sonbaharın fısıltıları devam ederse,
Yazın solan iç çekişlerinin yankıları,
Çorak ağaçları düşünürdüm,
Kolları fırtınanın çığlığı ile ağrıyor.
Yağmur usul usul mırıldanıyor,
Dışarıdaki dünyayı bir soğuk sarıyor.
Ah, siyah kuğular sürükleniyor durgun ırmakta
ve gökyüzündeki kanatların geçici gölgeleri.
Rüyalarıma musallat olan keder bu,
Sessiz saatlere derinlemesine yerleşerek.
Yasak kucaklaşmalar,
Uzun zamandır unuttuğum topraklarda.
Manolya kokulu cennetlere dualar saçıyorum,
Yalnızlığın ağırlığına karşı yalvarıyorum.
Kendimi bu acılı yalnızlığa bıraktığımı görme, ey hayalperest.
Yosun denizinin ıssız kenarında,
Yabani otların çiyleri tenime sızarken,
gizli bir gerçek çağırıyor,
Saçlarının özgürce dans ettiği yere götürüyor beni.
Ey sevgilim,
Damarlarımda dolaşan zehre rağmen yeni dünyalar yaratıyorum,
Beni bir ormanın sonsuz kucağına sarın.
Zamanın dönen taşının üzerinde,
bir melodi fısıldar:
“Şimdi geçmiş anları hatırlarken, derin bir özlemle…”
Tutkunun alevlenmesine izin ver,
gözlerinin, yeniden tutuşmasına izin ver.
FEVZİYE ŞİMDİ