Afife Teyze günün büyük bir kısmını koltuğunda geçirir. Beni de gözünün önünden ayırmak istemediği masasına koyar. Daha doğrusu diker. Zavallı iki sıska bacağım tombul vücudumu taşımaktan yorulur, gece o uykuyu koyultunca ben de kendimi arka üstü bırakıveririm. Ama sabah erkenden daha o uyanmadan odaya gelen kızlar “Aa bu devrilmiş” diye beni kaldırıp ayağa dikerler yazık ki. Yüz yedi yaşındaki Afife Teyze yanındaki yatakta yatan Alzheimer hastası hanımın kızına bensiz yapamayacağını söylediğinde nasıl da gururum okşanmıştı. Neredeyse kulaklarımı oynatıp olmayan zillerimi çalacaktım. Ah kendimi tanıtmayı unuttum. Ben kahverengi metalden çakma antika kurmalı çalar bir masa saatiyim. Çakma derken ne kurmalıyım ne de alarm özelliğim var. Bir adet kalem pille çalışıyorum. Burası Yaşlılar İçin Özel Bir Dinlenme Ve Bakım Evi. Ben buraya geleli henüz yarım seneyi doldurdum. Ama gerçek antika kurmalı masa saatlerini gördüm, biliyorum. 1930’lardan 1940’lardan kalma kurmalı çalar antika Peter marka masa saatleri var. Çok yüksek kondisyonda. Arkası üç yıldızlı. Kurmak için iki kelebek ve iki düğmesi var. Çift zilli. Yüksekliği: 18 cm Eni: 12cm Kadran Çapı: 10 cm
Afife Teyze su bardağına, tabağındaki meyvelerin üzerine konan kara sinekleri kovalamak için ipli balonu çağrıştıran kağıdı yıpranmış sopalı yelpazesini kullanır. Katlanır beyaz çerçeveli aynası, fırçayı da çağrıştıran tarağı, yelpazesi oyuncaklarını ortaya dökmüş çocuk gibi yatağının üzerinde durur hep. Adeta yeni oyuncak, bayramlık elbise, ayakkabı alınmış çocuk sevinciyle gece uyurken bile onları yanından ayırmaz. Hamlet’in Opheliasının üstten üstten “Hadi arabam gelsin” dediği gibi o da bakım elemanı kızlara üstten üstten “ Bana meyve getir” der. Yıkanmış olmasına rağmen salkımdan tek tek kopardığı çekirdeksiz sarı üzümleri masasındaki beyaz peçete üzerinde sağdan sola soldan sağa yuvarlar. Sildiği üzümü masanın kenarına koyar, yeni bir üzüm koparır onu siler masanın kenarına diğerinin yanına koyar. Bütün üzümleri temizleyip masaya sıraladıktan sonra artık onları yiyebilir. Masasında oradaki kalanlardan farklı içi su dolu flamingolu, yapraklı ağzı kapaklı cam sürahisi ve cam bardağı vardır. Orada kalanlara cam olmayan kırılmaz sürahi ve bardak verilmektedir. Afife Teyzenin birkaç çeşit cam bardağı vardır. Bazen içinde az kalmış suyu beğenmez içmek istemez ayaklarının önüne yere serpiştiriverir. Olmazsa olmazı sade Türk kahvesidir. Masasında çoğu zaman kırmızı kahve fincanı durur. Kulakları ağır işitir. Gözleri küçük yazıları okuyamaz. Çerçevesi kırmızıya çalan gözlük takar. Televizyonun kapalı olması enderdir. Doğru dürüst duyamasa da çoğunlukla aynı kanalı seyreder. Çok nadirdir seyrettiği kanalın değiştiği. Zaten çoğu zaman kumandanın pilleri olmadığından bakım elemanı kızlar televizyonun arkasındaki düğmelere basarak gerekli değişimleri yaparlar. Kolsuz giydirilmiş elbisenin üzerine bir triko ceket koydurur. Ayaklarını sıcak tutma konusunda çok hassastır. Hava ne kadar sıcak olursa olsun odaya ne kadar güneş girerse girsin ayaklarında pembe tüylü pofidik botları vardır. Kıymetlilerinin fotoğrafları durur televizyonun yanındaki rafta. Kırk bir sene önce kaybettiği hakimlikten avukatlığa geçen sevgili eşinin siyah beyaz gençlik fotoğrafı, kız torununun çocukluk fotoğrafı. Oda arkadaşı olarak iki hafta önce yanına taşınan Alzheimer hastasının hemen hemen her gün gelen kızına anlattı o büyük aşkı: Birbirlerine söz vermişler. Biri diğerinden önce ölecek olursa bir daha evlenmeyecek. “Bu halimle burada bile talibim çıktı” dedi yan yataktaki hastanın kızına. “Ama asla” “O hayatta olsaydı ben burada olur muydum” diyor. “Bu kadar da yaşamamalı” Yan yataktaki hastanın kızı: “Yok öyle demeyin. Maşallah iyisiniz. Güzel güzel yaşayın inşallah” diyor. Afife Teyze sık sık rüyalarına giren -geçenlerde yine rüyasında gördüğü- yaşasa ondan bir yaş büyük olacak anneannesini hatırlatıyor ona. Dış görünüşleri benzemiyor. Anneannesi beyaz tenli açık renk gözlüymüş, Afife Teyze esmer siyah gözlü. Anneannenin saçları boyasız pamuk gibiymiş, Afife Teyzeninki boyalı kızıl. Ama ikisi de ufak tefek.
Yan yataktaki hanımın kızı ile kocası neredeyse her gün geliyorlar. Gide gele Afife Teyze onlara onlar da Afife Teyze’ye alıştı. Öyle ki on kasımın ertesi günü cumartesi birden sonra baba kız hastalarını ziyarete geldiklerinde Afife Teyze o kadar sevindi ki neredeyse el çırpacaktı. Kızın babasına
kahve yapmasını teklif hatta ısrar etti. O gün misafirliğe gidecek ya da misafir gelecekmiş gibi özene bezene giydirtmişti kendini. Yeşil ipekli sivri yakalı gömleğinin üstüne şifonla karışık triko kollarında önünde kumaştan siyah gül tomurcukları olan siyah bluz ve siyah pilili etek giymiş her zamanki gibi koltuğuna oturmuştu. Kıza ayakta yorulmasın diye yatağının ayakucuna buyur etmek istedi. Kız teşekkür edip istemeyince biraz kırıldı. Erken ayrılmalarına biraz üzüldü. Kız yarın abisi ve yengesiyle geleceğini söylediyse de yüzü gülmedi yine.
Afife Teyze yan yataktaki seksen altı yaşındaki hanım gibi Alzheimer hastası değil. Yüz yedi yaşından beklenmeyecek bir hastalığı var(“Bu yaşta umulmayacak bir performans sergiliyor” der gibi oldu): Bipolar. Ama coşkunluk hali gençlere nazaran daha az olurmuş. Daha çok sinirlilik, huysuzluk, tez canlılık, huzursuzluk, dikkat eksikliği belirtileri görülüyormuş. Hastalığa genler, ailesel yüklülük, duyusal yoksunluk özellikle sağırlık ve uzun süreli yalnız kalma neden olabiliyor. Bipolar hastaların yaşam süresi beklenenden on beş yıl daha kısa olarak saptanmış. Afife Teyze bir istisna. Afife Teyze de hastalık semptomlarının çok az gözlemlenmesinin nedeni başarıyla uygulanan ilaç tedavisinin yanısıra gençlik döneminde yarım bıraktığı tedaviden dolayı. Şimdi diyeceksiniz ki “ Sen basit bir saatsin. Bütün bunları nereden biliyorsun?” Öncelikle şunu belirteyim. Ben geçen yüzyıldan kalma görmüş geçirmiş antika kurmalı Peter marka çalar saat taklidiyim. Altı aydır teyzeyle yaşadığımdan bizzat görüyorum. Görmediklerimi de Kurum Psikiyatristi ile Kurum Sahibi Doktor Yasin Bey’in konuşmalarından öğrendim. Afife Teyze buraya gelmeden önce evinde yapayalnız yaşamasa da-yardımcı bir hanım varmış- ailesinden kimse yokmuş yanında. Söylediğim gibi seneler önce eşi vefat etmiş. Kızı evlenmiş, kendi ailesini kurmuş onun da yetişkin bir kızı ve küçük bir torunu var. Teyzenin kulakları işitme cihazı kullanmadan duyamıyor. Etkenler oluşmuş görünüyor.
Alzheimer hastası teyze iki hafta oldu bu odaya geleli. Yakınlarını tanımıyor. Kocasının ismini çok söylüyor o yokken. Ama gelince hiç tanıma belirtisi göstermiyor. Çoğu zaman cümle kuramıyor, konuştukları anlaşılamıyor. Yemeklerini püre yapıp yediriyor bakıcı kızlar. İlaçlarını ezip veriyorlar. Suyunu da kendi içemiyor. Altı bezleniyor. Evinde son haftasında çorba içirmişler, ilaçlarını havanda dövüp içine katmışlar. Ama buradakiler kadar temiz ve sık değiştirememişler altını becerememişler. Yatmaktan oluşan yaralarını iyileştirememişler .Burada pansumanları düzenli yapılıyor, doğru merhemler kullanılıyor(Teyzeye evinde nasıl baktıklarını sağlığı yerindeyken ortaya çıkarmaya kıyamayıp havlularının altına sakladığı hardal sarısı rengi tarağından öğrendim. Zavallım yukarıda çekmece içinde havluların altında nasıl duyacak. Oyuncak bebekler “ Koku” hikayesinin kahramanı kolonya hokkasına anlatırlarken duyup öğrenmiş. Şimdi o kıymetli tarak hep etejerin üstünde)Yan yatırılıyor. Yaraları hızla iyileşiyor. Yüksek tansiyon bu hastalığa neden olabiliyor. Ailede Alzheimer hastası akraba olması da bu hastalığa yakalanma riskini arttırıyor. Teyze hem yüksek tansiyon hastası hem ailesinde Alzheimer hastası büyükanne öyküsü var. Tanı sonrası ortalama dört ile on yıl bazen bir ile yirmi yıl arasında yaşıyormuş hastalar.
Alzheimer olmamak için de yapılması gerekenler var: Fiziksel egzersiz, yeşil sebze ağırlıklı ve Akdeniz beslenme, kitap okuma, bulmaca çözme, sinemaya ve tiyatroya gitmek, bahçe işleri yapmak, evcil hayvan beslemek. Yazık ki teyze bunların hiçbirini yapmamış.