Çakmağı çaktı. Sigaranın yanışını izledi. İçine çektiği dumanı birkaç saniye bekletti, ağzında dolandırdı ve bir sokak züppesi gibi yüzünü hiç buruşturmadan burnundan çıkardı. İkincisinde daha derin bir nefes çekti ve gırtlağında tuttu, bu defa hiçbir şey çıkarmadı.
Bunu yapmayı seviyordu…
Sigarayı masanın üzerindeki küllüğe söndürmek üzereydi ki küçük bir nefes daha çekti. Söndürdü. Küllükte kırmızı ruj lekeli bir sigara izmariti ve sigaradan düşen küller dışında hiçbir şey yoktu…
Veneta dumansız bir nefes alıp sırtını koltuğa yasladıktan sonra etrafına bakındı. Rahatsızlığını belli edecek ani bir refleksle atıldı.
“Anlamıyorsun değil mi!”
Karşısındaki kadının irice açılmış gözleri sonsuzluğa çevrilmişti ve bu gözlerde hiçbir duygu belirtisi yoktu. Ne acı ne de mutluluk…
Kadının cansız bakışları Veneta’ya eski günlerde dinlediği bir şarkıyı hatırlattı. Hafta sonları kent ormanına giderken babası arabanın külüstür radyosuna dokunur ve şarkı başlar başlamaz ikisi birden eşlik ederlerdi şarkıya.
“Ruhum Tanrı’yla bütünleşiyor…”
Veneta o dokunuşun sihirli olduğunu düşünürdü. Arabanın ve radyonun da…
O eski şarkı kulaklarında yankılanırken, görüşünü perdeleyen buklesini kulak arkasına süpürüp başını hafif öne eğdi. Kadınlara özgü bu hareketi içmeyeceği sigarayı kulak arkası yapan bir mahalle delikanlısı kadar ustacaydı.
Sonra aniden ayağa kalktı. Aynı anda evin balkonunda seyreden bir kuş sürüsü havalandı. Veneta’nın hayvani bir içgüdüyle yaptığı bu hareket, karşısındaki ruhsuz kadını bile korkuttu. Bu masmavi canlı bakışlar akıl sağlığı yerinde olan birine ait olamazdı ve kadın, beyninde yaşatmaya çalıştığı son kimyasal kırıntılarla tanımadığı birini evine almanın pişmanlığını hissediyor olmalıydı.
Veneta hareket etmeksizin birkaç saniye öylece ayakta durdu. Sonra da mavi bakışlarını ruhu Tanrı’yla bütünleşen kadının üzerinde gezdirdi. Sanki incelediği Da Vinci’nin tablosuydu ve bir sanat tarihçisi ciddiyetiyle üzerinde saklı olan kutsal kâseyi keşfetmeye çalışıyordu…
Hiç acelesi yoktu.
Bu gizemli keşfi bittiğinde odayı yavaşça terk etti. Gerisinde sigara, parfüm ve kan kokusu bıraktı. Havada asılı duran dolunay ise cansız bedenin üzerine düşüyordu.
Can vermeye çalışır gibi…
*birinci bölümün sonu