SALYANGOZ AVI
O sabah gökyüzü gri bulutlarla kaplıydı. Ortam alabildiğine nem kokuyordu. Salyangozlar böyle havalarda çıkarlar yuvalarından.
Havanın durumuna hiç aldırmadım. Eşek boş kovayı dişliyordu.
Havanın vahametine hiç aldırış etmeden soluğu ahırda aldım. Ahırın kapısı gürültüyle açıldı. Sesten irkilen hayvan, ayaklarını göbeğine vuruyor, kuyruğunu oraya buraya savuruyordu. Usulca yanına sokuldum. Sersem hayvan, yemeğin geleceğini anlamış olacak ki ahırına iyice abandı. Buna alışığım. Aldırmadım. Önüne kucak dolusu taze yonca koydum. Yoncanın tazesine hiç hayır demezdi. Elime aldığım kaşağıyla alnına düşen kâküllerini taradım. Sırtındaki semer izlerini işaret parmağımın ucuyla kaşıdım. Kaşımam hoşuna gitmiş olacak ki başını benden yana çevirdi. Hiç yüz vermedim.
Ayağım akşamdan birikmiş tezek yığınına çarptı. Tökezledim. Biraz öfkelendim. Tahta direğin köşesinde duran semeri alıp hayvanın sırtına bağladım. Hiç rahatsız olmadı. Kaldığı yerden yemeye devam etti. Bir kovaya buz gibi soğuk su doldurdum. Sessizce önüne bıraktım. Önce dudaklarının ucuyla, sonra diliyle suyun tadına baktı. Suyun soğuk olduğunu hissedince soluksuz içti.
O günkü avın bereketli geçeceğini düşünerek yüzüm aydınlandı. Kasabadaki oteller, kilosunu elli liradan alıyordu. Hele de, iri başlarına rastlarsam, şerefsizim elli beşe bile satarım.
Yağmur usul usul yağmaya başladı. Bu gün beni ne yağmur, ne kar, ne tufan engel olabilir. Her ne pahasına olursa olsun bu ava bu gün çıkılacak.
Eşeği yamaca sürdüm. Yamaç epeyce dikti. Hayvan yamaca aldırmadan tırmandı. Soluk soluğa tepeye vardık.
Büyük taşların üzerine oturup soluklandım. Gözüm salyangozlardaydı. Önümdeki çalı öbeğinin içine çöreklenmiş yüzlerce iri salyangoz arkalarında parlak sümüklerini bırakarak yürüyordu.
Önce eşeği bağladım. Oyalansın diye önüne bir tutam ot koydum. Obur hayvan hemen ota yumuldu.
Semere bağladığım heybemi, hayvanın başından boynuna indirdim. Heybeye baktım. Gözüme çok küçük gözüktü. Neyse ki semerin orasına burasına sokuşturduğum poşetler imdadıma yetişirdi.
Elimi çalılıklara daldırdım. Bir, iki, üç derken yüzlerce salyangoz heybeme girdi. Gözüm birden karşımda duran yaban armuduna ilişti. Ağacın gövdesi salyangozdan gözükmüyordu. İştahla koştum. O sırada çiseleyen yağmur damlaları saniyeler sonra iri iri yere düşmeye başladı. Aldırmadım. Gözüm ağacın gövdesindeydi.
Epey sonra heybe doldu. Aklıma poşetler geldi. Bu sırada yağmur bardaktan boşalırcasına yağıyordu. Üstüm başım sırılsıklam oldu. Paçalarımın ağırlığıyla güç bela eşeğin olduğu tepeye yöneldim. Gözlerim hayvanı aradı. O da ne? Eşek yerinde yoktu. Tepenin ardına doğru yürüdüm. Yürürken yağmur damlaları yüzüme tokat gibi çarpıyordu. Bütün bunlar yetmezmiş gibi üstüne bir de fırtına çıkmaz mı? Al başına belayı.
Çamura batıp çıkmaktan hızlı yürüyemiyordum. Ama aklım eşekteydi. Nereye gitmişti bu hayvan? Saatler geçti. Sel sele kavuştu. Eşekten ümidimi kesmiştim. Yaralanmış, hatta ölmüş bile olabilirdi.
Aklımdan tekinsiz düşünceler geçerken ayağım kaydı. Çamura saplandım. Sel suları epeyce kabarmış omuzlarımı aşmıştı. Çamura saplanan ayağımı çıkarmak için hamle yaptım. Bu sefer de diğer ayağım saplandı. Çaresizce çırpınıyordum. Bu esnada daha da çok battım. Sel boyumu aştı. Elim ayağım buz kesti. Adeta hissizleştim. Bir an ölüyorum galiba dedim. Bağıra bağıra yardım dilendim. Etrafta in cin top atıyordu.
Ayaklarım çamurdan çıkmıştı ki bu seferde selde sürüklenmeye başladım. Epeyce su yuttum. Midem bulanıyor, iyice halsizleşiyordum. Tam, bitti buraya kadarmış, dedim ki önüme kocaman bir kütük çıktı. Son gücümü de kütüğün üzerine çıkmak için harcadım. Gözlerim kapandı. Biraz kendimi toparlar gibi oldum. Uyuklayarak yardım gelmesini bekledim. Ortalık kararmaya başladı. Umudum kalmamıştı. Artık ne olursa olacaktı. Ölümü kabullenmiş, hatta ister bile olmuştum. Gözlerim ağırlaştı. Kulaklarım alabildiğine uğulduyordu. Kendimden geçtim.
Uyandığımda yağmur durmuş, rüzgâr esmiyordu. Sel suları da epey çekilmiş olacak ki ayaklarımı yere değdirebiliyordum. İçime yaşama umudu doldu. Amacım biraz daha güç toplamak ve ortalık ağarır ağarmaz yola düşmekti.
Bu sırada kafama gelen sorularla boğuşuyordum: ‘’Ailem beni arıyor muydu? Buraya gelmiş olabileceğimi düşünmüşler miydi? O sırada tekrar dalmışım. Uyandığımda bir el beni omuzlarımdan tutmuş yerde sürüklüyordu. O kadar halsizdim ki beni kurtaranın kim olduğunu bile merak etmiyordum. Son kez gözümü açtığımda sıcak sobanın yanındaki yatağımda uzanıyordum.
Etrafımda bir yığın insan vardı. Her birerinin ağzından farklı farklı senaryolar dökülüyordu. O sırada aklıma eşek geldi.
Anamdan tarafa dönüp:
-Eşek nerde? Dedim.
Anam:
-O olmasa seni bulamazdık. Ortalığı sel almadan eve geldi. Onu görünce senin avda olabileceğin aklımıza düştü. Hemen yola çıktık. Seni epey zor bulduk. Verilmiş sadakamız varmış a oğul dedi. Ağlamaya başladı. Gözyaşları yanaklarından tomur tomur boynuna dökülüyordu.
Anamın ağlamasıyla oda sessizliğe büründü.