Hindistan’ın kıvrımlı ve dar sokaklarının birinde, duvarları yılların tanıklığıyla solmuş ama renklerin büyüsüsüyle parlayan bir atölye vardı. Bu atölyenin ruhunu besleyen yalnızca duvarlarına asılı tuvaller değil onlarca rengi konuşturan Ranga Guru’ydu. Ona “Renklerin Ustası” derlerdi. Fırçasından akan her bir ayrıntı, yalnızca bir renk değil, ruhu ısıtan sessiz bir hikayeydi. Bu hikayelere çok yakından göz misafirliği yapan ve bu sessiz ritme kulak veren öğrencilerden biri olan Raçigi, hayallerini fırça darbelerinin arasına gizler ve her darbede yeni bir hayale pencere açardı. Raçigi eğitimini tamamlamış olmanın gururuyla son resmini yapıp hocası Ranga Guru’ya götürdü. Tabloda geceye dokunan derin maviler ve yıldızların fısıltıları vardı. Ranga Guru ilk kez Raçigi’nin eseriyle ilgilenmemişti. Yorgun gözleri Raçiginin telaşlı yüzünde derin bir gezintideydi. Bu derinlik atölyedeki boyaların rengini solduracak kadar ağırdı.Renklerin Ustası sessizliği bozarak tebessümle; “Bu eseri Hindistanın en kalabalık meydanına asmanı istiyorum. Yanına da bir kırmızı kalem ve bir not iliştir: ‘Lütfen beğenmediğiniz yerlere çarpı koyunuz.’” Raçigi telaşlıydı ve hocasının bu isteğini anlamlandıramamıştı. İsteği hayallerine konuk olan çizgilerini, toz düşmemiş tablolara kondurmaktı sadece. Fakat ustasının her sözü fırça kadar keskin boyalar kadar kalıcıydı.Denileni yaptı. Tabloyu meydanın tam ortasına astı, yanına kırmızı bir kalem ve notu iliştirdi. Günler sonra yüreğinde filizlenen merak ve endişeyle meydana gitti. Gördüğü manzara, kalbinin derinlerine işleyen bir hayal kırıklığıydı. Büyük bir gururla hazırladığı eser, kırmızı çarpılarla dolmuştu. her bir fırça izi, her bir renk suçlanmıştı. Raçigi umudunu kırılmış dallar gibi elinde taşıyarak alıp ustasının yanına döndü Gözlerindeki hüznü gören Ranga Guru, bunun acımasızca olsada tecrübeye dönüşeceğini biliyordu. Büyük usta elini öğrencisinin omzuna koyarak sakince; “Şimdi aynı tabloyu yeniden yapmanı istiyorum Ancak bu kez yanına kırmızı bir kalem değil, fırçalar ve boya kovaları koy. Ayrıca bir not ekle: ‘Lütfen beğenmediğiniz yerleri düzeltiniz.’” Raçigi, hocasını bu kadar sakin görmekten pek hoşlanmamış olsa da denileni yaptı. Aynı eser, bu kez yanında fırçalar ve boyalarla yerini aldı. İnsanlar gelip geçtiler tabloya baktılar, düşündüler... Anlaşılan o ki eser düzeltilmeye gerek olunmayacak kadar muhteşemdi!!! Günler geçti ve resim bırakıldığı gibi duruyordu. Raçigi heyecanla atölyeye döndü. Ranga Guru’nun yüzünde bilge bir gülümseme ile: “Her sesi duy ama her yankıyı hakikat terazisine koyma.” Raçigi sessizliğe sarılmış “son dersini” tamamlamış ve yol almıştı. Bu “son ders” hayatın her alanına dokunan derin bir gerçeği fısıldamıyor mu? İnsanın varoluş serüveninde, fikirlerin ve duyguların ifade bulduğu en güçlü araçlardan biridir eleştiri. Nasıl kullandığın, nasıl fayda sağladığın ise bir tercih meselesidir. Kimi, siyahın mutlaklığına sığınır; gölgeler üretir, ışığı bastırır. Kimi ise fırçasını umutla sallar; solgun köşelere hayat, eksik çizgilere derinlik katar. Kimileri için kainat, insan ve insanın ürettiği her detay meydanın ortasında asılı duran tablo gibidir adeta. Renkleri karışmış, çizgileri belki biraz eğri, belki de gölgeleri fazla derin… Yanına bir kırmızı kalem bıraksan, gelip geçerken bir kir bırakır üstünde, gözüne batan bir detayı karalar, rengine dudak büker… Kimileri ise sessiz tanıklardır. Onlar bir adım geride dururlar; kalabalığın en keskin sesleri yankılanırken bile, gözleri daima ayrıntılardadır. Ellerinde ne bir çekiç vardır ne de yıkmaya meyilli bir kelime. Her sözcük yerini bulur, incelikle dokunur karşındakine. Eleştiri, düşüncenin aynasıdır. İnsanın algısı, kendi kırılmalarından ve çatlaklarından geçip yansır karşısındakine. Kimi eleştiriler, karşısındakini küçültmenin, kendini yüceltmenin alçakgönüllü maskesidir. Kimisi bir usta bilgeliğinde gölge yanları aydınlatan, hataları doğruya açılan kapının anahtarı gören rehberlerdir. Her sözün mutlak bir gerçeği işaret ettiğine inanmak, yalnızca bir yanılgıdır. Hakikat, gürültüde değil; çoğu zaman sessizliğin kuytusunda saklanır. Fakat eleştiriyi bir silah değil, bir köprü yapabilenlerindir bu yolun gerçek ışığı. Sözcükler yıkmak için değil, inşa etmek için yankılanırsa, işte o zaman eleştiri, en keskin kılıçtan daha güçlü bir şefkat taşır. Öylesine incelikli dokunur ki zihinlere, iz bırakmadan geçmez. Karanlığı gösterirken bile ışığı hatırlatır… Ve hakikat, ancak o köprüyü geçebilenlerin gözlerine görünür.
Yazıyı nasıl buldunuz?
Oy için yıldıza tıkla!
Ortalama Oy / 5. Oy Sayısı
Oyu yok
We are sorry that this post was not useful for you!
Let us improve this post!
Tell us how we can improve this post?