Uyuşmuş bir dünya…
Yeni düzen, tek taraflı tabanca!
Resimler, fotoğraflar ve birkaç söz akıntısı,
Duvarlarda, ranzada, yükselen dağ eteğinde, rüzgârda…
Kıvrılan dere yatağı ucuz bir fahişe,
Dudaklarında mor kokain, bir dolu şarkı.
Kabullen dedi biri sancıyı,
Kabullen ve reddet!
Ayrıştırdım sonra tüm olanları,
İnce repliklerdi insanlar.
Yayılıyordu damaktan damağa,
Bir sahnede akordeoncu kaval çalıyordu.
Yüz defa ezberledim bu keşmekeşte adını,
Bin defa ezberledim!
Radyoda eski bir plak cızırtısı,
Kürdi ağıt peşi sıra.
Mem u Zin sonra kalbimin ağrıyan acısı,
Hiç bilmediğim bir dilde uyandım bir sabah.
Camlarda hayaletler, katran gözyaşı, tuhaf bir bencillik,
Şemsiyeler, balkonda karanfiller, ülke haberleri…
Harabeler…
Hiç bilmediğim bir dilde bir şeyler söyledi birileri,
Esrik bir telaş.
Bombalanan içim, mazot kokusu ve asfalt…
Aniden kesilen yağmur battı elime,
Güneş tanrısı Ra, üç kez vurdu beynimi.
Yaşamak! Dedi. Böyle bir şeydi
Aşk gibi… Param parça!
Ölüme ramak kala,
Bir uçurumdan inen şehir.
Bir şeyler söyledi:
“Jiyan bareki girane”
Aşk gibi… Paramparça!
Jiyan bareki girane”(Yaşamak ağır)