bombalar lanetli taşlar gibi şehre düşüyordu
kin yağıyordu yağmur yerine
gökten öfke, zulüm, utanç iniyordu
susmuyordu sirenler acılar gibi
feryatlar, gözyaşları dinmiyordu…
büyük kara bir el silkeliyordu toprağı
dört yan kandan bir göl
dünyadan bihaber bebekler birden susuyordu
bir çığlık yükseliyordu ardından
gökyüzünü deliyordu…
çocuklar kollarında taşıyordu isimlerini
isimler parçalanıp savruluyordu
zaten ölmüştü insanlık
insanlık lal, kör, yitik insanlık
dirilip
tekrar tekrar ölüyordu…
oysa
dünya herkese yetecekti
toprağa ne eksen şifa olurdu
bir kendine yar olamadı insan
bir kendine…
analar yok oldukça
daha bir yoktu insanlık
babalar çaresizlikti
kardeşler kimsesizlik…
küsmüştü ay bile
göz gözü görmüyordu
bombalar lanetli taşlar gibi şehre düşüyordu
yağmur yerine gökten vahşet yağıyordu
bir kendine yetemiyordu insan
yalnız kendine…
insan (!)
hırsıyla insanlığını değişiyordu…