Her sabah olduğu gibi o sabah da erkenden açtım dükkânı. Kapıyı açar açmaz burnuma kesif bir koku geldi. Aklıma hemen fareler düştü. Biri ölmüş olmalı dedim.
Kitapları, kitap kokusunu çok sever fareler. Hemen hemen her hafta bir tanesini ölü bulurum.
Tezgâhın ardına dolaşıp süpürgeyle faraşı aldım. Kokuya doğru yaklaştım. Bu kez bir değil tam iki fare hakkın rahmetine kavuşmuştu.
Cesetleri cerrah titizliğiyle faraşa koydum.
Tam o sırada çaycı Hasan bitiverdi yanımda.
Kocaman ağzını açıp bir kahkaha patlattı. Kan beynime sıçradı.
-Yine mi? Dedi.
-Yine dedim.
Hasan’ın ablak yüzünü koca bir tiksinti kapladı. Ardından elime bakıp:
-At şunu at. Dedi ve dükkânına yöneldi.
Anahtar şangırtıyla açtı kapıyı. Açar açmaz Hasan bastı yaygarayı. Koca han hasanın sesiyle inledi.
Merakla yanına koştum. O durmadan söyleniyordu:
-Hay Allah kahretmeye. Benim dükkâna da dadanmış senin körolmayasıcalar. Hep senin kitaplardan yüzünden geliyor bunlar başımıza. Derken Hasa’nın yüzü kırmızıdan beyaza çaldı. Gözleri şeytan görmüşçesine pörtledi.
-Hah sonunda kafayı yedi Hasan diye geçirdim içimden.
Hasan korkarak işaret parmağını tezgâha yöneltip kekeledi.
-Ar, ar arkanda. Gü, gü, gü güğümün için içinde ko,ko kocaman…
Hışımla döndüm arkama. Döner dönmez iki çipil gözle göz göze geldim. Hey Allahlım sen ne güzellikler bahşetmişsin bizlere. Şu heybete bak, mübarek kedi desen değil, fare desen fare değil… Bir an sevesim geldi keratayı.
Elim hızla güğüme uzandı. Güğümün kapağını kapattığım gibi soluğu dışarda aldım. Kapak bir kafa darbesiyle açıldı. İçinden heybetli mi heybetli lağım faresi çıktı. Bana şöyle bir yan bakış atıp hızla mazgal deliğine girdi.
Ardından hey ‘’mübarek hey’’ dedim.
Vakit kaybetmeden Hasan’ın dükkâna yöneldim. Hasan baygın halde yerde yatıyordu.
-Ellerimle yüzüne iki şaplak atıp; Hasan Hasan uyan ulan. Aç gözlerini. Fare mare yok artık oğlum. Der demez Hasan gözlerini manda yavrusu gibi açıp ‘’gitti mi?’’ diye sordu.
-Gitti ya. Hadi kalk elini yüzünü yıka dedim.
Hasan o gün elini yüzünü yıkamakla kalmadı, tüm dükkânı baştan aşağıya Arap sabunuyla yıkadı.
Bu yüzden de koskoca han akşama dek çaysız kaldı. Çaysız kalan esnaf o gün Hasan’a gün görmedik küfürler savurdu.
Hasan oralı bile olmadı. Fare gitmişti ya…