İlk bakışta insana benzeyen, bir bakıma ise benzemeyen iki varlık, tasmasından tuttukları uzun kulaklı köpeği, bir tepeye doğru götürüyorlardı. Köpek, tasmasının izin verdiği ölçüde hoplayıp zıplıyor ve belli ki oyun oynamak istiyordu. Yanındakiler ise önemli bir görevi yerine getirirken takınılan türden tam bir ciddiyetle yürümeye devam ediyorlardı.
Tepenin zirvesine yakın bir yere geldikleri zaman, köpeği yere yatırdılar ve ikisi de ceplerinden çıkardıkları şırınganın iğnesini köpeğe doğru yaklaştırdılar. Tam bu esnada biraz ötelerinde gerçekleşen bir mucize, onları yapmaya çalıştıkları şeyden alıkoydu. Uzun kulaklının yerine geçmek üzere, gökyüzünden süzüle süzüle bir insan iniyordu. Zaten iğneyi görünce çok korkan uzun kulaklı, yanındakilerin anlık şaşkınlıklarından yararlanarak ellerinden kurtulup kaçtı. Köpeğin arkasından bir süre bakan ikili, ellerindeki iğneleri bir mızrak gibi öne doğru uzatarak gökten inenin üzerine doğru yürümeye başladılar.
Yürüdüler yürümesine ama insan, köpek gibi itaatkar değildi. Onun yarısı itaat ise, diğer yarısı itirazdı. Uzun kulaklı gibi ayaklarının ucuna yatmadı. Doğruldu, ayağa kalktı, yumruğunu sıktı ve ikisiyle dişe diş bir kavgaya tutuştu.
Sokakta havlayan birkaç köpeğin sesine uyandım.