Metali esnemekten, kumaşı eskimekten gevremiş, açılır kapanır özelliğini de sadece açılır halde kalmaktan yana kullanmayı tercih etmiş sandalyenin üzerine bıraktı kendini..
Belki yıllar önce rahatça oturduğu bu şezlong sandalyenin şimdilerde zor sığışabildiği bir nesne haline dönüşmesine pek de takılmış gözükmüyordu güleryüzüne bakıldığında.
Yanında getirdiği üç kovanın birinde sazlıktan toplanma olduğu belli iki kargı olta varken diğerinde bayağı bayağı afili ve gıcır modern başka bir tanesi katlanmış halde duruyordu. Üçüncü kova ise yayılan kokuya bakılırsa sülünezlere ev sahipliği yapıyordu muhtemelen. İlerleyen saatlerde sülünezler çıkacak derya kuzuları dolacaktı oraya büyük ihtimal..
Şezlong sandalyenin sınırlarını zorlayacak şekilde esnedi geriye doğru keyifli keyifli.
Derin derin nefes aldı ve bunun sağlığına sağlık kattığına inanmış olacak şekilde “ohhhh!” dedi, göğsünü, aldığı nefesi havaya iade ettiği sırada indirirken.
Biraz seyretti uzakları..
Ne zaman takacaktı yemleri acaba?
Vardı elbet bir bildiği…
Mutlak bir eşref saati olmalıydı ki onu bekliyordu sabırlı sabırlı..
Derken yolun karşısında yıllardır park halinde olan camları ise gazetelerle ve bezlerle güneşe direnmek için donatıldığı belli minibüsten saçı sakalı düzgün ama derisi esmerden esmer bir adam çıkıverdi.
Gözlerini ovuşturdu. Etrafı taradı ifadesiz bir yüzle. Sonra bir gülümseme düştü yüzüne aniden.
“Patrrroooooonnn! Günaydın patrooonnnnnn!”
Sabahın sessizliği bu çatallı çığırışla ikiye bölündü dense yeriydi..Ansızın peyda olan gürültülü bir öksürük daha fazla konuşmasına engel oldu.
O öksüre dursun; kovalarını ve oltalarını kendine yoldaş etmiş halde denizi seyreden adam cevap verdi Minibüsten Gelen Adam’a.
“Ooooo! Sabah şerifleriniz hayrolsun beyim!”
Göğsündeki hırıltıyı öksüre öksüre temizleyen adam ağır ağır geçti karşıya yüzündeki tebessümü bırakmaya niyeti olmadan..
“Patroooonnn! Atmamışsın oltaları”
“Atmadım be ya!”
“Niye atmadın?”
“Atmadım işte..”
“Deniz mayna.. Neyi bekliyorsun? Rüzgar çıkıp suyun hoşafa dönmesini mi?”
Sessizlik oldu bir an.
“Bıraktım be ya!”
“Neyi bıraktın?”
“Balığı bıraktım”
Bir sessizlik daha oldu. Bunun ilkinden farkı biraz daha fazla sürmesiydi.
“Eee!”
“Düşündüm de can almak benim işim değil. Can vermek de zaten harcım değil”
“Eee!”
“Bıraktım!”
Tam yine “ eee” diyecekti bol hırıltılı bir öksürük daha alıverdi kelimeleri ağzından.
O da bu fırsatta istifade edip atıverdi kovadaki sülünezleri..
En ufak kıpırtıyı aportta bekleyen balıklar yarı açık sülünez cümbüşüne iştirak etmekte geç kalmadılar,
Mayna deniz pırıltılı pırıltı kaynamaya başladığında Minibüsten Gelen Adam öksürmeye devam ediyordu.
Ve Patrrrrooonnn(!) bana döndü..
“Hadi yine iyisin.. Yine yazacak bir şeyler çıktı sana” dedi elini ensesinde birleştirip arkaya doğru esnedi adeta can çekişir gibi gıcırdayan şezlong sandalyesini sonuna kadar zorlayarak..