Sanat içinde yer alan oyuncular sendikalı ve sigortalı olarak çalışmak zorundadırlar. Yönetimin aldığı kararla bu durumun istisnası yaşanamaz. Dolayısıyla oyuncuların emekçilerle ilişkileri aynı düzlemin içinde yer alarak korunmaktadır, star oyunculuk ya da oyuncunun şöhret-paranın sağlayıcısı olduğu yanılsamacı tiyatronun yarattıkları bu tiyatronun reddettiği bir atmosferdir. Oyuncular kendilerini emekçi olarak görürler. Toplumsal sorunları tiyatrolarından ayrı düşünmezler. Yaptıkları işin toplumcu anlayışları gereği “kurulmakta olan büyük yapıya” yarar sağlayacak bir anlayışı benimserler. Bu tiyatro ahlakına ve dünya görüşüne aykırı olacak bir projenin içinde yer almazlar. Şöhret ya da zenginlik için yer verilen kötü yapımlar sadece kendilerine değil, içinde yer aldıkları tiyatroya da zarar vermektedir. Oyuncular toplumsal sorunlara karşı duyarlı olmak zorundadırlar.
İlerici- toplumcu bir çizgiye sahip sanatçılar belirlenen tüm oyunlarda bu anlayışı gerektirecek düzenlemelerin içinde yer alırlar. Asaf Çiyiltepe’nin “AST’ın Kuruluşunun 3. Yılında Değişik Sorunlar” başlıklı yazısında oyuncuların politik duruşları, toplumsal işlevleri, AST’ın bu işleyişteki yeri açıkça belirtilmiş olur:
“İlerici oyunlar oynayan oyuncunun kötü burjuva anlayışı güden tiyatrodaki rahatlığı özlediği anlar vardır. Ün düşkünlüğünün önü alınamamaktadır. Kötü film, kötü dublaj, kötü radyo oyunlarında yer alıp para kazanabilmek ilerici oyunlarda görev alan oyuncunun kolayca yapabileceği işlerdendir. Hele AST gibi eşit bir düzende ilerlemek isteyen tiyatroda saklı tutkular, kişileri tedirgin edebilir. Bu durum, benim yakından gördüğüm bir araz, bir hastalıktır. Bu hastalığın mikrobu, çürümüş toplum anlayışından gelmektedir. Seyircilerimizin karşısında sanatçılara öğüdüm şu olacaktır: ileriye dönük sanatçı, kendini günün kokuşmuş şartlarına uydurmaz. İlerinin şartlarına hazırlıklı olur. Küçük çıkarlardan önde olan yapılan iştir. Oyuncu nasıl olur da yaptığı işin ilerde yurduna sağlayacağı yararı düşünmez. İlerici nasıl olur da küçük bir çıkara razı olur da geleceğin sağlam düzenini göremez?… AST sanatçılarının tümü sendikalı ve sigortalıdır. Yani tek başlarına değil topluca etkinmeyi kabul etmişlerdir. Bir emekçi neden sendikaya girer, neden yurdunun sorunları hakkında kafa yorar, bunu sanatçılarımız bilmek zorundadır. AST sanatçıları bir sendikaya üye olmalarına rağmen, kişisel özellikleri ile yapılmakta olan işe etkide bulunurlar. Kişisel özelliklerin çokluğu üstünde çalışılan eseri yavaşlatır. Niteliğine büyük zarar verir. Sanatçının bu durumu bilmemesi toplumcu bilinç yönünden düşündürücüdür. AST sanatçısı yapmakta olduğu işin yurt için ne derece önem taşıdığını unutur, sebebi ne olursa olsun onu geciktirir ya da değerini zedelerse kurulmakta olan büyük yapıya dışarıya göstermeden çürük taşlar koymuş olur. AST sanatçısı, var olan statuquo‘yu düzeltebilmek saflığını değil, ileriyi kazanma gayretini göstermek durumundadır.
AST sanatçısı bugün ölesiye yorulmazsa, yarını kazanamaz. Toplumcunun yorgunluğu bu devirde ödenemeyecek kadar büyüktür. Bugünün kuruluşları, toplumcu için zayıf aşamalardır. Kesin olarak yetersiz düzenlerdir. Çareler ilerdedir. Tiyatrocu oraya sahnede, seyircinin karşısında yönelecektir.” İlerici- halktan yana bir tiyatro anlayışı oyuncuları bir arada tutan ana prensip haline gelmiştir.
Oyuncular, tiyatro yönetimine karşı rahatsızlıklarını ve ekonomik sıkıntılarını gidermek adına 1969–1970 sezonunda greve giderler. Grev, sendika temsilcisi Erkan Yücel tarafından 24 Nisan akşamı sahneden seyircilere bildirir. Birinci perdenin sonunda seyircilere bildirilen grev kararının ardından oyunun ikinci perdesi sahnelenmez. Emekçi- oyuncular sahne spotlarını, ışıkları dahi kapatmadan tiyatronun kapısına kilit vurarak tiyatronun önündeki grev çadırında halay çekmeye başlarlar. Grev tam 182 gün -23 ekim 1970- tarihine kadar devam eder. Bu tarihte yaşadıkları maddi koşulların yetersizliği ve tiyatronun içinde bulunduğu ekonomik sıkıntıyı gidermek adına nisan ayında daha önceki maaşla çalışmayı kabul edip, greve son verirler. Ve bu tarihten sonra tiyatronun yönetimi oyunculara bırakılır. Yönetimde ise mali işlerden sorumlu olan pek çok kişi AST’dan ayrılmayı düşünür. AST içindeki bölünme devam eder, 1970’li yılların başında devrimci tiyatro oyuncularının ayrılışıyla Devrimci Ankara Sanat Tiyatrosu (DAST) kurulur.
AST’ın kendi oyuncuları dışında konuk oyuncu olarak çeşitli temsillerde oynayan pek çok oyuncu da vardır. Hatta döneminin en prestijli sahnelemelerini yapması, oyuncuların AST’ın herhangi bir projesinde yer almak için araya kişi koymak zorunda bırakır. Genco Erkal, Fikret Hakan, Semih Sergen, Nevra Serezli gibi dönemin önemli oyuncuları ve ödenekli tiyatroların pek çok oyuncusu AST’ın projelerinde yer alır.
AST sahnelemede genellikle tiyatro mekânlarını kullanmıştır. Ankara’da kendilerine ait 314 kişilik salonları, İstanbul turnesinde kullandıkları Dormen Tiyatrosu ve Anadolu turnelerinde kullandıkları sinema ve tiyatro salonlarıdır. Tiyatro sahnesini diğerlerinden ayrı kılan nokta sahneleme anlayışlarında yatıyor. Yerli- yabancı sahneleme için ele aldıkları bütün oyunlarda yaşanılan zamana, mekana ve yaşanan toplumsal olaylara güncelleştirilmesi için müdahale edilmesi AST’ın temel özelliklerinden biridir. Genellikle toplumsal konuları yaşananlara gönderme yapacak şekilde bir değiştirmek esastır. Dekor seçiminde titizlik, oyunlara özel hazırlanan müzikler, sahne ve ışık kullanımı dönemi adına tiyatronun en yetkin örneklerini oluşturur. Brechtiyen oyunların sahnelenmesi, pek çok oyunda göstermeci tekniğin uygulanması dekor anlayışının değişmesinde önemli rol oynar. Ekonomik yokluklar ve sokak tiyatrosu örnekleri geleneksel-epik etkileşiminden kaynaklı mekân tasvirleri ve dekor anlayışı, dekorun yalınlaştırılmasını ve yanılsamayı kıracak biçimde yeniden-kurulmasını sağlar. Dekor oyunun biçimine göre belirlenmiştir. Oyunlarından “Godot’yu Beklerken” için tasarlanan dekor sadece birkaç koltuk ve bavuldan ibaretken “Bozuk Düzen”, “72, Koğuş”, “Durand Bulvarı” gibi oyunlarda daha yanılsamacı bir dekor tercih edilir.
Anti-faşist geniş bir sanat cephesi yaratılması konusunda oluşturdukları ilkeler ve halktan aldıkları güçle varlıklarını korumuşlardır. Tiyatroda ele alınan temalar değişiyor. Ele alınan oyunların tarihsel kesitleri değişiyor. Politik söyleme sahip oyunların temsili yapılırken oynanan oyunun oyunsuluğu da hissettiriliyor. Yanılsamacı bir anlayıştan ziyade yabancılaştırıcı bir etki yaratmaya çalışıyor.