Gece, ah gece… Sabah aydınlığını siyah eteğiyle süpürüp sonra bir cümbüşe hazırlanır gibi gökyüzüne yıldızlar püskürten gece. Nerede o güneşin himayesinde yürüyen, koşan, tozu dumana katanlar…Nerede arabaların camına yapışan, ellerinde kırmızı gül demetiyle kadınların romantizm dürtülerini kamçılayan kadınlar. Tartışan çiftler, ağlayan çocuklar. Sokak ortasında itişip kakışanlar.. Önündeki aracın bir salise duraklamasına tahammülü olmayan miras yediler…nerede şu köşe başında pamuk şekeri satan adam. Motosikletle show yapan çatal sesli kekolar, birbirlerine sosyal medya maceralarını anlatıp kahkalar atan yeniyetmeler. Banka oturmuş, naçar gözyaşı döken o yaşlı kadın nerede?Nerede umutları dumura ugramışlar, hayalleri bilmem kaç kez sobelenenler? Hepsi sırlı eteğinin altında, kendi karanlık kuyularının acı suyunu içiyor. Kimi gözyaşlarını boğmaya çalışıyor bir yorgan altında, kiminin içine ağıyor gözyaşları bir kor gibi yüreğini yakıyor. Kimisi dualar biriktirdiği avucunu yüzüne çalıyor. Amin diyor, şükranla kapanan dudakları, amin diyor karanlığın bağrına nişanelenmiş kırmızı cüce yıldızları…