Bir korku gelir, dokunur omzuma ve sarsar ruhamu ama öyle bilindik bir korku değildir bu korku. Acaba çocukken kaptığım kronik bir hastalık mıdır yoksa nesilden nesile aktarılagelen şu noksanlıklardan falan mı? Ortalama bir ömrün ortasındayım, hâlâ atlatabilmiş değilim bu hastalığı.. Hastalık diyorum da hoş, kimse bana bir şey söylemedi bu konu hakkında, bir tanı falan da konulmadı hani. Ben söylüyorum sadece, bildiğim bir şey yok yani..Düşününce, duygusal açıdan bir açıklaması vardır muhakkak diye tahmin ediyorum kendimce.
Yaşı kaç olursa olsun onun, ister genç olsun, ister yaşlı, ister koşar adım gelmekte olsun üzerime üzerime hatta kaşları çatık,, ister yüzünde tatlı bir tebessümle tüyden hafif gelsin öyle süzülür gibi. İster tanıdık bir sîmâ olsun onun yüzü, istersede yedi kat yabancının tekinin sağır sureti. Elim ayağım boşalıverir. Dilim damağıma yapışır. Öyle gerilirim ki, söylememi beklemeden zıplayıp ağzımdan sözcüklerim, paat! diye düşüverirler yerlere ve iri balıklar gibi çırpınırlar bir müddet. Sonra da kalırlar soluksuz, harekrtsiz Bir fırsatını bulup çarçabuk uzaklaşmak isterim o atmosferden.
Kadınlardan korkardım, hala da tam anlamıyla yenebilmiş değilim bu korkuyu. Düşünsene saçları kızıla çalan, gözlerinde simsiyah sürmeler, dudaklarında, tırnaklarında kıpkırmızı boyalarla adetâ savaşa hazır kızılderilli savaşçılar görürüm karşımda. Veyâhut pasparrlak derileri, sipsivri dişleriyle seni ısırmaya her an hazır, zehirli mi zehirli yılanlar. Fısıltıyla konuşurlar odaklanarak ısrarla yüzüme ve onlardan uzak durmam gerektiğini tembihlerlercesine tısır tısır.
Oysa ne mantıksız bir düşünce değil mi? Fakat gel de anlat bunu bana. Yani hayatım boyunca hiç bir kadından hiç bir kötülük görmemişken, yani kötü tek söz bile işitmemişken, dışlanmamışken bildiğim kadarıyla. Aksine her yardıma ihtiyaç duyduğumda yanımda bulduğum kadınlara bir haksızlıktır bence bendeki bu ruh hali. İster tanıdık olsun ister olmasın. hemcinslerimden çok onlardan destek gördüğümı halde nedir bu kadın korkusunun temelinde yatan sebep? Bunu düşünür dururum kendimi bildim bileli. Fakat bir sonuca varabilmiş değilim şimdiye kadar. Belki de her erkeğin kabullenemediği bir kadın korkusu vardır. Belki benim bu ruhsal sıkıntım, bu yorucu külfet ender değildir de lakin bu sıkıntıyı, bu külfeti kabul eden ve bununla yüzleşmeye çalışan ender kişilerden biriyimdir.
Hadi desem ki annem otoriter bir kadındırda onun etkisi var üzerimde. Yo hayır! Alakası bile yok. Tam aksine sessiz-sakin bir kadıncağız. İşte öyle tipik, kendi halinde, kendi rolünü benimsemiş ve bu rolün dışına çıkmayan ya da çıkamayan, geleneksel bir eş, geleneksel bir ev hanımı ve annedir. Eli pek ender kalkmıştır havaya. O kalkan el ise yüzüme değil de omuzlarıma ya da kalçama hem de öyle sarsııcı, acıtıcı falan da değil ha! okşarcasına inmiş, sözleri ne kadar öfkeylede söylense incitici gelmemiştir.
Meselâ hâliyle eğitim hayatım boyunca bir sürü kadın öğretmenlerim oldu fakat pek hatırlamıyorum onları. Ya da hatırlamak mı istemiyorum nedir bilmiyorum. Sadece bir kaç kötü anı var hafızamda. Belki bu anılar sebep oldu korkuma. Ama hiç bir zaman öfke duyamadım. Bir bütün olarak değerlendirdim yaşadıklarımı ve bir çok iyilik bir kaç kötülüğü çabucak aldı götürdü. Korkum ise ihtimal ki küçük bir ateşin isi gibi yapışıp kaldı ruhuma. Bilrmiyorum..
Dedim ya bence her erkeğin bir kadın korkusu vardır adını koyamadığı. Tarihte de bunun bir çök örneğine rastlamak mümkün. İnsanlar en çok da korktukları şeyleri merak ederler. Merak ilgiyi doğurur. İlgi ise aşkı içerir. Büyük aşklarıda büyük yapan imkansız olmaları değil midir? Bu korkuyu yenmek ve saf mutluluğu yakalamak adına kimler çölleri, denizleri aşmadı ki? Kimler dağları delmedi? Kimler hangi ordulara kafa tutup, Tanrı bilir hangi canavarlarla savaşmadı? Yani belki de yüksek reddedilme ihtimali ve aşağılanma korkusuydu aslında düşman.
Bir eşik vardır hani, bir korku duvarı. Bazı adamlar başarabilirken, bazıları o eşiği aşıp bir boyuttan diğerine geçemezler maalesef. Şu bir gerçek, en ulu dağların yamacında açar en güzel çiçekler. Yani dediğim gibi, büyük aşklar da bu korkunun eseri olabilir ancak.
Kadın korkusunun.
Bekir Dalgıç