Kahrolası uyuyamıyorum. Evet, uyuyamıyorum. Bedenim leş gibi ağır. Beynimin içinde filler tepişmekte. Gözlerim kan çanağı… Ayaklarım ve kollarım tıpkı kuklanınkileri andırıyor. Amaçsız, sarsak, biteviye… Görende akşamdan kaldığımı düşünecek.
Tam on gündür işe gitmiyorum. İşim dikkat gerektiren bir iş. Makine başında es kaza uyuklarsam uzuvlarımı kaybedebilirim.
Doktora gitmek istemiyorum. Doktorda neymiş. Verecek bir kutu ilaç. Uykusuzluktan daha beter bir halde dolaşacağım. Neme gerek.
Bu gün de akşam oldu. Fark etmiyor ha akşam ha sabah. Göz kapaklarımı bir şey beklemeksizin kapatıyorum. Gözlerim perdelerin altında fıldır fıldır… Kalpte titreme, ayaklarda uyuşma, kulak çınlamaları… Ölüyor muyum?
Uzun zamandır yürüyen bir ölüyüm zaten. Ekstradan ölmeme ne gerek. Hislerim köreldi. Düşünemiyorum. Gülemiyor, ağlayamıyorum.
İçim sıkılıyor. Belki yorulurum umuduyla oturduğum yerden kalkıp odanın içinde yalpalayarak yürüyorum. Bir an duraksayıp, pencereye yaklaşıyorum. Yumuşak tarafımın bir yarısını pervaza koyuyorum. Sokağı seyre dalıyorum. İnsanlar karıncalar gibi telaşlı. Koşturmasalar öleceklermiş gibi. Bu ne telaş diyorum kendimce. Yavaşlayın…
Pencereden yavaş adımlarla ayrılıp lanet yatağıma geri dönüyorum. O da ne üzerimde iş kıyafetlerim. Ayağımda yün çoraplar. Ben bunları ne ara giydim? Pek üzerinde düşünmeden göz kapaklarımı indiriyorum. İndirir indirmez ruhum bedenden ayrılıyor. Sonunda nasılsa kendimden geçip uykuya dalıyorum.
Uyandığımda saatlerdir uyumuş gibi dinç ve sağlıklıyım. Yerimde duramıyorum. Birden dışarı çıkasım geliyor. Çıkıyorum işte. Gökyüzü kum gibi yıldız… Ay’a ne demeli tabak gibi. Sokaklar bomboş. Havada hafiften bir esinti… Rüzgâr yere düşen çöplerle dans ediyor. Handiyse bir kedi duvardan atlıyor. Peşi sıra iki kedi daha.
Off! çok sıkıldım. Eve dönüyorum. Banyoya girip suyu başımdan boca ediyorum. Sonradan kıyafetlerimi çıkarmadığımı fark ediyorum. Islak ıslak yatağa giriyorum. Yine yok yine yok.
Bir sağa bir sola döndükçe dönüyorum. Dönmenin faydası yok. Kalkıyorum yataktan. Mutfakta alıyorum soluğu. Koca bir bardak suyu dikiyorum kafama. Sürahiyi dolaba koyarken gözüme yarısı boş rakı şişesi ilişiyor. Birkaç kadeh atmak geliyor içimden. Niye düşünüyorum ki? Bir bardak,iki,bardak, üç, derken bir de bakıyorum şişenin dibi görünüyor. Kafam iyi. Dünya yavaş dönüyor. Her şey kendi ritminde. Bir benim sadece benim ritmim bozuk.