Sıcak bir yaz günüydü. Güneş, arkasında karanlığı bırakarak yeni bir güne doğmak üzere çoktan veda etmişti tüm şehre. Kimine bir umut ve kimine bir son olacak yarınlara gebe olan zaman, kendi hızında akmaktaydı…
Gözlerini açtığında kendini tamamen yabancı bir yerde bulmanın korkusuyla yerinden fırladı. Fakat bedeninin her bir zerresinde hissettiği acı onu yatağa mıhlamıştı. Yavaşça gözlerini bedenine yöneltti. Koluna takılı olan serumdan hastanede olduğunu anlaması uzun sürmedi. Neden burada olduğunu hatırlamaya çalışırken başında şiddetli bir ağrı hissetti. Elini başına götürdü, kafasının ve bir kolunun sargıda olduğunu fark etti. Yavaşça etrafına bakındı, kimsecikler yoktu. Acı hissettiği yer sadece bedeni değildi. Kalbine de derin bir acı ve hüzün hâkimdi. Her şeyin bir rüyadan ibaret olmasını umarak gözlerini kapattı. Kontrol için odaya giren hemşirenin kapıyı açmasıyla ona doğru baktı.
– ‘’Uyanmışsınız’’ dedi hemşire heyecanla. Güven veren gülümsemesiyle ‘’uyandığınızı bildirmeliyim’’ diyerek odadan çıktı.
Çok geçmeden koşar adımlarla annesi girdi odaya.
– ‘’Oğlum korkuttun bizi’’ dedi ağlayarak.
Yatağın kenarına oturup oğlunun elini tuttu. Şefkatle oğluna bakarken dilinden şükür sözcükleri dökülüyordu. Annesine buruk bir tebessümle bakan Zafer güçlükle konuşabilmişti.
– ‘’Ni -da? Diye heceledi. Nida nerde anne?
– ‘’Senin kaza haberini aldıktan sonra bir an bile ayrılmadı buradan. Ağlamaktan perişan olduk oğlum. Şükür ki iyisin. Uyandığını öğrenince gitme desem de gitti’’ dedi iç çekerek. Üzüleceğini düşündüğü oğlunun yüzündeki tebessüm anneyi şaşırtmıştı. Ana oğul sevgiyle birbirlerine bakarken, hemşire doktorla birlikte tekrar gelmişti. Doktor gözünüz aydın, geçmiş olsun tebriklerini ilettikten sonra birkaç gün içinde taburcu olabileceğini söyleyip gitti. Anne koridorda küçük bir telefon görüşmesi yaptıktan sonra tekrar oğlunun yanına döndü.
Ev adeta bayram havasına bürünmüştü. Zafer’in taburcu olmasının kutlaması için dostlar akşam yemeğine davet edilmişti. Evde hummalı bir çalışma vardı. Zafer masasındaki paketi yavaşça aldı üzerindeki notu okudu. Paket Nida’ dandı. ‘’Sana olan kızgınlığım sevgimi asla geçemez biliyorsun değil mi? Sen benim yaslandığım dağsın. Hiç yıkılma nolur’’.Yüzünde belli belirsiz bir tebessüm oluştu. O esnada dışarıdan gelen araba sesini duyunca balkona çıktı. Nida’nın gittiğini gördü, kendisiyle karşılaşmamak için ekstra çaba sarf ettiğinin farkındaydı. İçeri girip yavaşça yatağına uzandı. Olanları düşünmeye başladı. Nida’nın kendisinden kaçıyor olmasına kızamıyordu. On beş yaşından beri ona hem abilik hem babalık yapmayı kendince görev edinmişti. Babasının, onun doğum gününde arzusunu gerçekleştirirken olan kazada ölmesinden dolayı suçluluk hissediyordu. Herkes bunun bir kaza olduğunu söylese de kendini affedemiyordu. Eğer ki kendini, evde babasının yokluğunu hissettirmeyecek yeterlilikte hissedebilirse vicdanını az da olsa rahatlatabilirdi. Babasının bir şirkete ortak olmasından ötürü hiç bir zaman maddi sıkıntı çekmemişlerdi. Üniversiteyi bitirdikten sonra kısa süre içinde şirkette babasının yerini almıştı. Babasının yarım bıraktıklarını tamamlayarak ona layık olabilmek ve geride bıraktıklarına nasıl sahip çıkabildiğini göstermekti tüm gayreti. On iki sene boyunca zorlandığı zamanlar olsa da çabalamaktan hiç vazgeçmemişti. Elinden gelenin daha fazlası için uğraşmıştı. Ta ki o duymaktan en çok korktuğu cümleyi duyana kadar. Ve sonunda o cümle duymayı hiç istemediği kişi tarafından, Nida tarafından söylenmişti:
– ‘’Senin yüzünden böyle oldu her şey.’’
Zafer’in kafasında bu cümle yankılanıp duruyordu. Bu cümle dışında hiçbir şey duymaz olmuştu. Hışımla evden çıkıp arabasına bindi. Hayatında hiç yapmadığı hızla nereye gittiğini bilmeden basıyordu gaza. Bağırarak direksiyona vuruyordu, hızını daha da artırdığının farkında bile değildi. En son gördüğü karşıdan gelen arabanın ışıklarıydı. Ve hastanede açmıştı gözlerini. O cümleyi ilk duyduğu andaki kadar acıyordu kalbi. Ne olursa olsun haklıydı Nida. Kızmak ya da alınmak için kendine hak veremiyordu bile. Yemekten sonra konuşmaya karar verdi. Ona aradığı baba şefkatini göstermeliydi.
Yemekte hoş bir muhabbet ortamı vardı, samimiyet dolu kahkahalar mutluluğun göstergesiydi. Evin hanımı her şeyden gayet memnun görünüyordu. Oğluyla göz göze gelen anne, oğluna göz kırptı. Zafer tebessüm ederek karşılık verdi. Nida’yı adeta göz hapsine almıştı Zafer. Nida da gayet mutlu görünüyordu. Arkadaşıyla gülüşmelerini izledi bir süre. Annesinin ve kardeşinin mutlu olması Zafer için de bir mutluluk sebebiydi. Yemek faslı bitmiş kahve faslına geçilmişti. Misafirlerin çoğunluğu gitmişti. Eskilerden söz açılmış ve geleceğe dair sohbetler edilmişti. Sonunda Zafer’in istediği vakit gelmişti. Herkes gitmiş aile üyeleri baş başa kalmıştı.
– ‘’Nida biraz konuşabilir miyiz?’’ dedi Zafer
– ‘’Tabii konuşalım abi ama lütfen son konuşmamız gibi olmasın’’ diye cevap verdi.
– ‘’Karşılıklı olarak sözlerimize dikkat edelim değil mi Nidacım’’ deyip güldü Zafer
– ‘’Ya abi sen benim evliliğime engel oldun, her şeyi mahvettin ve bu…’’
-‘’Tamaaam diye bağırdı Zafer, Nida’nın sözünü keserek. Tamam, özür dilerim her şey için tamam mı? Ben ne yaptıysam senin iyiliğin için yaptım. Babam olsaydı o da aynını yapardı.’’
– ‘’Sen neden bahsediyorsun’’ dedi anne ayağa kalkarak.
– ‘’Eğer babam olsaydı kesinlikle Nida’nın bu evliliğini onaylamazdı. Kuzey’in inadına o adamla evlenmeyi kabul ettiğini biliyorum Nida. Sizi kavga edip ayrıldığınız gün gördüm ve her şeyi duydum. Öfkeyle verdiğin bir kararın arkasında durmaya devam ettiğin için ben engel olmak zorunda kaldım. Birbirinizi halen seviyorsunuz bu çok aşikar. Kuzey bana geldi ve senden bir ışık görse sana döneceğini söyledi. Bırak artık inatlaşmayı, inadın için hayatını mahvetmene seyirci olamam. Anne! Her şeyi bu kadar aceleye getirmesini anlamlandıramadığını söyleyip duruyordun hani anladın mı şimdi kızının ne yapmaya çalıştığını’’ dedi. Anne kızına dönerek sert bir şekilde:
– ‘’Abinin söyledikleri doğru mu?’’ dedi. Nida gözlerini kaçırarak başını salladı. Anne kızının yanına gelerek
– ‘’ Bana her şeyi rahatça anlatırken bunu neden gizledin ki dedi sarılarak. Sesi yumuşamıştı. Nida ağlamaya başladı.
– ‘’O zaman onaylayacak mıydın ki bu evliliği’’ dedi.
– ‘’Abin doğru olanı yapmış, ben bunları bilmiyordum tabii ki onaylamazdım’’ deyice anne, Nida gözyaşlarını silerek konuşmaya başladı:
– ‘’Benim de gönlüm razı değildi ki. Hakkımda kötü konuşulsun istemediğim için cayamadım. O damat olacak adam, abimin evliliğe razı olmadığını ve buna engel olacağını duyduğu için çok ağır konuştu. Babasının ölümüne sebep olan bir adamı hayatına mı karıştıracaksın dedi. O gün sana ‘’her şey senin yüzünden’’ dediğim için affet beni abi. Ben hiçbir zaman böyle düşünmemiştim. O bir kazaydı, kimsenin suçu yoktu. Babamın senin sörf isteğini yerine getirirken ölmesi senin suçun değildi’’ dedi.
Zafer gizlemeye çalışsa da ağladığını gören anne bu sefer oğluna sarıldı.
Bazı şeylerin olmasını engelleyemeyiz oğlum. Olacak olan olur, değiştiremeyiz. Artık kendini suçlamayı bırak. Yıllardır bu konuda tek kelime etmesen de bu yükü taşıdığını biliyorum. Herkes kendi kaderini yaşar. Kendini hep ikinci plana attın. Sadece benim ve Nida’nın mutluluğuna odaklanma. Kendi hayatının başrolü sadece sen olabilirsin. Bizi ihmal etme ama kendi hayatını da ıskalama. Biz seninle gurur duyuyoruz. Gerçekten babanı gururlandıracak bir insansın sen. Ben senden de Nida’dan da razıyım’’ dedi. Zafer annesinin elini öptü ve:
– ‘’Bir insanın annesinden duyabileceği en güzel sözler bunlar anne’’ dedi. Nida’ya dönerek
-‘’Yarın öğleden sonra Kuzey her zaman buluştuğunuz yerde son kez seni bekleyecek Nida. Bu fırsatı kaçırmayacaksın değil mi? diye sordu.
-‘’Kaçırmayacağım abi’’ dedi gülümseyerek.
-‘’Hadi o zaman git yat yoksa Kuzey yarın karşısında bir hortlak görüp kaçacak’’ deyince herkes gülmeye başladı. Nida ile annesi odasına çekilince Zafer arabasının anahtarlarını alarak dışarı çıktı. Kuzey’i aradı ve yarın Nida’nın her zaman buluştukları yerde son kez onu bekleyeceğini ve bu fırsatı kaçırmaması gerektiğini söyleyip telefonu kapattı. Kuzey yarın oraya gideceğini söylemişti. Babasının bulunduğu kabristana varmıştı. Babasının kabrine gelip olan biteni anlatıp rahat olmasını söyledi. Artık her şey yolunda emin olabilirsin baba’’ dedi. Bir müddet sessizce oturduktan sonra eve döndü. Çok huzurlu hissediyordu. Yatağına yattı.
Gözlerini kapattığında vicdanının verdiği rahatlığın huzuruyla uykuya daldı. Sıcak bir yaz günüydü. Güneş, arkasında karanlığı bırakarak yeni bir güne doğmak üzere çoktan veda etmişti tüm şehre. Kimine bir umut ve kimine bir son olacak yarınlara gebe olan zaman, kendi hızında akmaktaydı.