“Sen bir hayal ürünüsün Veneta.
Seni ben yarattım…”
“Nasıl yani, anlamadım?”
“Şu duvarları görüyorsun değil mi?” dedi adam, pencereden dışarıyı göstererek.
Veneta, adamın koluyla işaret ettiği yere baktı. Binanın etrafını çeviren yüksek duvarlara…
“Evet.” dedi zorlanarak.
“Ya burada sonsuza kadar kalırsın.. Ya da..”,
“O duvarların arkasına geçer ve ..”
İki saniye bekledikten sonra tamamladı cümlesini.
“Yok olursun.”
Kahkaha attı Veneta. Ama bu klasik bir kahkahaya benzemiyordu…
“Bu da ne demek oluyor şimdi! Saçmalık…”
“Dene ve gözlerinle gör.” dedikten oda kapısını işaret etti adam.
Hışımla ayağa kalktı Veneta.
“SİKTİR GİT!” diye bağırdıktan sonra odadan çıktı.
Adam kadının gidişini izlerken kadehini havaya kaldırdı.
“Sıra dışı ve güzel bir güne…” ,
“Ve sonsuzluğa…”
Nefes nefese, kalbi çenesinde atarak merdivenlerden indi kadın. Binadan çıktı ve yüksek duvarlara doğru koştu. Demir parmaklıklı kapının önünde durdu. Devasa duvarlara gömülü devasa bir kapıydı. Dış dünya ile tek bağlantı ise parmaklıkların arasından görünen yemyeşil ağaçlardı.
Kadın elini kaldırdı ve yavaşça uzattı kapıya. Parmakları parmaklıklara dokundu. Ürperdi…
Saçmalayan herifin söylediği gibi hiçlik ile sonsuzluğu ayıran çizginin tam önünde miydi şimdi?
Dış dünyadan rengarenk bir kelebek kondu kapıya. Kadın umutlandı bir an…
Buranın dışında da hayat vardı işte!
Elini uzatıp kelebeğe dokunmak istedi. Hiçte umduğu gibi olmadı. Diğer tarafa geçen parmak uçları toz kristalleri gibi dağılarak havaya karıştı. Kadın elini korkuyla geri çekti.
Arkasına döndü, yürüdü.
Meskeni olan banka oturdu.
Güneş kayboldu ve yağmur başladı…
Rüzgâr yaprakları etrafında çevirdi.
Hiçliği düşündü kadın ve ürperdi…
Sonsuzluğu düşündü, yine ürperdi…
Sırılsıklam bir hâlde binaya girdi Veneta, sandalyelerden birine oturdu. Yanındaki adam bir anlığına kafasını çevirdi. Adam kadına, kadın adama baktı. Sonra aynı anda karşılarındaki ekrana çevirdiler gözlerini…
Şu aptal köpek gülüyordu…
*** son bölüm