Bir sokaktayım – sokağın kalbinde – üstümde üzüm dalları ve kızıl bir gece…
Kulaklarımda Bach ve koşan atlar… Beynimde zikzaklar – renkli besteler ve Da Vinci
Boşlukta biri içimden konuşuyor – gözlerim büyülenmiş – zihnim dünyanın çekirdeği – hayal ürünü bir rüya
Gökyüzünden inen bir melek – şapeli çevreliyor, bizi ışıkla yıkıyor – İsa’nın alnındaki ışık
Gülümsememin aynası – kör edici beyazlık
İsa orada – şölen – lezzetli yemek – zamanın dönen yüzeyi: Topaklanan dilimde
Kartal baykuş saraylarda dolaşıyor – masanın üzerinde dönüyor
Sesler… Duyulmayan fısıltılar… Cansız bir koro – giderek donuklaşıyor – aynı melodide uyuyan yüz yıllık bir dönüşüm
Onurlu yaratılış bedenimde gerçekleşiyor – çünkü benden gelen her nefes, ete ve Meryem Ana’ya nüfuz eden bir doğumdur. Tabaklar havada dönen nesneler gibi uzayın pençesinde – kesilen et dünyanın yedi eleği
Nefesim kesildi – nefesim yavaş – ağzımdan çıkanlar çiçeklerle eve dönen bir adam kadar neşeli
Sus! Aniden ölüm bir çocuk şeklinde masanın etrafından dolanıyor
Sunulan kadeh – kutsal ekmek – İsa diyor ki: BİRİNİZ BANA İHANET EDECEK!
Birbirine dönen başlar… Kayıp başlar… Yüzümde taşa dönüşen zehir!
Yumruklarım acı gözyaşlarımı bıçak gibi kesiyor – yaralı bir kısrak gibi inliyorum
Al, diyor İsa. Bu benim Kanım!
Ve cehennem gökyüzünden düşüyor ve şapele yağmur gibi yağıyor
Son Akşam Yemeği’nde sonsuza dek donuyor!