Aşağı yukarı hepimiz kadın olmanın günümüz toplumunda da olmak üzere ne kadar külfetli
ve zor olduğunun farkındayızdır çünkü kadının üzerine belli başlı normlar ve misyonlar
acımadan yüklenmektedir. Örneğin hem anne olup hem de çalışmak günümüze nazaran
geçmişte oldukça çetin olan ve yaygın olmayan bir durumdu. Bir kadının görevi şayet anne
olmaksa hem çalışıp hem evde çocuklarına bakıp hem de ev işleriyle uğraşamazdı ya da
kocasıyla ilgilenemezdi. Bu yazıda bütün bu ikilemleri bir nebze de olsa reddeden, beyaz perdeye uyarlanan gerçek bir kadın karakterden söz edeceğim. 2000 senesinde gerçek bir hikâyeden beyaz perdeye uyarlanan Erin Brockovich isimli filmin ana karakteri güçlü bir kadın olmanın ne kadar kritik olduğunu gözler önüne sermiştir. Üç çocuk annesi, boşanmış, üstüne bir de işi olmayan, çocuklarına iyi bir gelecek sağlamak isteyen kadın karakterimiz Erin Brockovich, trafik kazası sonucunda boynunu kırmıştır fakat kendisi yeşil ışıkta geçtiği konusunda ısrarcı olup
bunun üzerine mahkeme mahkeme koşmaktadır. Bir yandan da iş bulmak için canını dişine takar. Bir şirkete başvurur fakat şirket yöneticisi yeteri kadar çalışan olduğunu ve çalışana ihtiyacı olmadığını söyler ama Erin ısrarcı
davranır. Şirketin yöneticisi bir şekilde alır Erin’i ama o da gururundan ödün vermeyerek
“Beni yalvartmayın. Eğer işe yaramayacaksa kovun beni gitsin.” der. Evet, işe ihtiyacı olduğu
açıktır ama kimseye de minnet etmek istemez. Çalışmaya başladıktan sonra bir gün masanın
üzerinde bazı hastalara ait olan tıbbi kayıtlara rastlar. Belgelerde hastaların kan değerlerinde
anormallikler olduğunu görür. Aynı zamanda PG&E isimli bir şirketin, bir ailenin oturdukları
yere de yakın olan arazileri satın aldıklarına dair belgeler de bulunmaktadır. Bu aileyi ziyaret
etmeye karar veren Erin bu işte bir bit yeniği olduğunu düşünür. Bu arada bir yandan da
çocuklarla ilgilenmek zorundadır ve sorumlulukları artık artmış durumdadır. Hem işe hem de
çocuklarına kendinden de ödün vererek özen göstermeye çalışır. Belgedeki aileyi ziyaret
eden Erin, karı ve kocanın hasta olduklarını doktor masraflarını da PG&E şirketinin ödediğini
öğrenir. Artık iyice şüphelenir ve bu meseleyi irdelemeye başlar. Şirketin, ailenin tükettikleri
bitkilere giden suya bir şekilde zehirli madde döktüklerini anlar. Fakat aileye bu maddenin
zehirli olmadığını söyleyen ve onları ikna eden şirketle cebelleşmek zorunda kalır hatta Erin
çalıştığı şirkete geldiğinde sabah eşyalarının gittiğini ve kovulduğunu öğrenir. Şirketin
yöneticisi Ed, ona başka bir teklifle gelir. Onu şirketten kovan birisinden tekrar iş teklifi almak
onu şaşırtır çünkü aslında onu kovan kişinin o olmadığını, aileyle konuştuğu için ve bu
meseleyi irdelediği için işin arkasında PG&E şirketi olduğunu öğrenir. Şirket yöneticisine olup
biteni belgelerle anlatan Erin artık bu olayın içine girmiş ya batacak ya da çıkacaktır. Bu
şirketin sayısız insanın hayatını mahvettiğine şahit olur kapı kapı gezer. Kimisi defalarca
düşük yapmıştır, kimisi kanser hastasıdır. Erin’in omzundaki yükler iyice ağırlaşmış, bekâr bir
anne olarak hem ev hem iş sorumluluklarının altından kalkmak için mücadele vermektedir.
O bölgede oturan insanların, böyle güçlü bir şirketin onları zehirlediğine inanması ve
inandırılması zor olacaktır. Üstelik böyle bir durum varsa bile güçlü ve adalet yoksunu bir
kurumla mücadele edecek kadar yürekli olmak gerekir. Erin’in ziyaretine PG&E şirketinin eski
çalışanlarından birisi gelir. Ona zehirlenmeye ilişkin detaylı ipuçları sunar ve Erin’in eline
malzeme verir. Erin hiç yüksünmez ve çaktırmadan şirketin suya zehir salgıladığı bölgeye
gider ve numune alırken yakalanır fakat kaçmayı başarır. Şirket yöneticisi Ed ile birlikte
insanları PG&E şirketiyle ilgili bilinçlendirmek adına bir sürü toplantı yaparlar fakat insanlar
güçlü olandan korktukları için nötr kalmayı tercih ederler. Erin bu mesele uğruna hastalar
olur, yıpranır ama asla davasından vazgeçmez bir gün eline fikrini destekleyecek kanıtlar
geçer. Bunu mahkemeye taşımaya yemin etmiştir artık. Avukatları vasıtasıyla açtıkları dava,
mağdur olan hastaların lehine gelişir. Erin öncesinde gittiği hasta çiftin kapısını tekrar çalar
ama bu kez iyi bir haberle gelir. Mahkemenin onlara yüklü bir meblağ ödeyeceğini söyler.
Haberi duyan kadın sevinçten gözyaşlarına boğulur ve Erin’e sarılır. Hikâyesinin başında
zorluklarla başa çıkmak zorunda olan Erin küllerinden doğar ve güçlü bir kadın olduğunu kanıtlamış olur. 2000 senesinde gerçek bir hikâyeden beyaz perdeye uyarlanan filmin
başrollerini bu filmle Oscar ödülü kazanan Julia Roberts, Albert Finney ve Aaron Eckhart
paylaşıyor. Güçlü bir kadının hikâyesine şahit olmak isterseniz bu filmi izlemekten pişmanlık
duymayacaksınızdır.