Kuğu Fırtınası / Elif Can

Kırlangıçların kanatlarında geldi güneş. Bereketli yağmurların arasından, uzun bir kış rüyasının ardından. Karanlık sabahları delip, bitmeyecekmiş gibi görünen günlerin tomurcuklarına yerleşti. Bayram sabahında uyanan bir çocuğun suretinde güldü bize. Hem de hadi artık uyan diyen annenin sesiyle. “Uyan artık sabah oldu, takvim çoktan baharı buldu.” Ilık bir rüzgâr esiyor şimdi üzerimizde. Yıllar önce büyük bir şairin doğduğu ayın ait olduğu mevsimde. Onu da, bizi de hep bu havalar mahvetti. İçimizde yeşeren o kimsesiz hevesler. Aslında büyüklerimiz uyarmıştı bizi, bu ayda tohumlar ya elde ya yerde olmalı demişti ama dinlemedik. Her hayalperest gibi kuğu fırtınasının adını sevip, en çok ona yenildik. Rüzgârı öyle sert esti ki nereye tutunacağımızı bilemedik. Ağaçları çiçekte, kelebekleri çayırda, bizi de rüyada çarptı.

Rüyamda bir kuştum ben, kimsenin göremediği o şakacı çobanaldatan denilenden. Günbatımından birkaç saat sonra ötmeye başladım, sonra da gidip en kuytu çiçeğin yanına saklandım. Sesimi cırcır böceği sandılar, hatta kurbağaya benzetenler bile oldu. Ben de uçarken ötmeyi bıraktım. Kırdıkları kalbimi kanadımın ucuna taktım ama kırlangıçların güneşi taşıdığı gibi olmadı. Sanki her bir yanda gölgeler belirdi. Önce tanıyamadım tabi ama belli ki bu bana kurbağa diyenlerin gölgesiydi. Öyle de büyüklerdi ki yaklaşan yazın yüzü bile perdelendi. Bahar ortasında bir soğuk sardı etrafı. Aslında benim isteğim güneşe uçmaktı. İka Rus kadar yaklaşmasam da yüzümü ısıtacaktım. Ama şimdi hep beraber soğuğun altında kaldık ve tek yaptığımız birbirimizi suçlamak. Ben diğer kuşlar gibi olmadığımdan yargılanıyorum, onların suçuysa taze yeşeren hevesleri koparıp atmak. Kırılmış hevesim, çarpık kalbimin ve ufak kanadımın yanında yanlış kaynıyor. Uçacağım yolu şaşıyorum. Çıplak gözle bahara bakamıyor, yazı gönlümce saramıyorum.

Ortasında kaldığım bu gölgelerin arasından bir şiir olup çıkmayı arzuluyorum. Nesiller boyu bilinen ama kimsenin okumadığı bir şiir. Bininci kez karşılaşılan satırını her seferinde ilk kez görmüş gibi. Oysa çok önceden söylediler bize; Mart’ın dokuzun dokuzu, o da olmazsa otuzu dediler. Baharın içinde o soğuklar illa ki gelecekti, çünkü kuğu fırtınası gelmeden, Sitte-i Sevir bitmeden kış geçmezdi. Ancak doğanın daha önce söylediklerini dinlersek gölgeleri ardımızda bırakabilirdik. Bir tek o zaman yükler sırtımızda ağırlık yapmadan yazı karşılayıp denizleri aşardık. Köklerimiz nisan yağmurlarını çekip, korkusuzca dallarımıza verdiğinde.

Loading

Yazıyı nasıl buldunuz?

Oy için yıldıza tıkla!

Ortalama Oy / 5. Oy Sayısı

Oyu yok

We are sorry that this post was not useful for you!

Let us improve this post!

Tell us how we can improve this post?

Paylaşarak destek olabilirsiniz!
Elif Can, 1988 Kastamonu doğumluyum. İstanbul’da başladığım eğitim hayatımı, İstanbul Ticaret Üniversitesi Bilgisayar Teknolojisi ve Programlama bölümünü birincilikle bitirerek tamamladım. Sürekli gelişim halinde olan bilişim sektöründe edindiğim eğitim ve çalışma hayatı tecrübesine rağmen, genç yaşımdan beri en büyük tutkum olan edebiyat kendimi en çok verdiğim ve geliştirdiğim alan oldu. Bu alanda katıldığım çeşitli atölye çalışmalarıyla birlikte çok okuyup, çok yazarak özellikle öykü türünde eserler ürettim. • Kaleme aldığım öykülerden bazıları, Notos Dergi, Edebiyat Haber, Asonans Dergi gibi çeşitli yayın mecralarında kendine yer buldu. • Son Ümit edebiyat dergisinin 2023 yılı öykü seçkisinde, bir eserimle yer almaya hak kazandım. (Telve adlı öykümle) • Aynı zamanda 2023 Ayşe Şengöz Öykü Ödülü yarışmasında birincilik kazandım. (Annemin Yaşı adlı öykümle) Bu gelişmeler ışığında, hiç bırakmadığım disiplin ve titizlikle yazmayı sürdürerek çalışma hayatıma devam etmekteyim.
Yazı oluşturuldu 5

Bir yanıt yazın

Benzer yazılar

Aramak istediğinizi üstte yazmaya başlayın ve aramak için enter tuşuna basın. İptal için ESC tuşuna basın.

Üste dön