Ev işlerimin en acil olanlarını bir an önce bitirip kendimi dışarı çıkarmıştım. Belki de atmıştım demeliyim. Zira böyle güzel bir öğle sonrasını gerekli, gereksiz bir sürü işe değişmek pek akıl karı gelmemişti bana. İyi de yaptım. İşler nasıl olsa hem biter hem bitmezdi.
Yazı bitiriyordum yine. Geçirdiğim onca yazı düşündüğümde çocukluk yazlarım hariç, en güzel yaz bu yazdı diyebilirim. İş yerimde yükselmiş, kendime güzel bir tatil ısmarlamış, birkaç faydasız insanı da hayatımdan çıkarmıştım. Dost bildiğim lakin dostluğun yanından bile geçmeyen insanlarmış onlar. Bir nevi temizlikti aslında bu, içsel ferahlama denilebilir hatta. Hafiflemiş hissediyordum.
Biraz acıkır gibi olmuştum. Şöyle ne zamandır ciğer istiyordu canım. Ufak bir dürüm iyi gitti. Açlığım yatıştı, enerjimi toplamış oldum.
Kiraladığım bisikletle nehir kıyısında bir saat dolaşmıştım. Birkaç tanıdıkla selamlaşmış, annelerini göremediğim iki yavru kediyi sevmiş, bir çeşme başında kısa bir mola vermiştim. Canım birden buzlu bir limonata çekmişti. Bisikleti teslim edip en yakın kafede almıştım soluğu. Hava kararmak üzereydi. Dışarıdan oldukça minik görünen bu mekânın arkasında kocaman bir bahçe vardı. Sarmaşıklar altındaki masalardan sağ köşedekine oturdum hemen. Akşam yemeği saati olduğu için belki de o kadar dolu değildi.
Yeğenimin yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim sarışın bir genç kız en güzel gülümsemesiyle yaklaşmıştı yanıma:
“Merhaba, hoş geldiniz,” diyerek elindeki menüyü masama bırakmıştı. Dişleri de yüzüyle öyle bir uyum içindeydi ki kızın. Limonata içeceğimi söylemiş, menüyü de masada bırakmasını rica etmiştim. Belki sonrasında bir şeyler isteyebilirdim.
Eflatun renkli buğulu bir bardakta gelmişti limonatam. Sağımda nehir manzarası, önümde kitabım, elimde limonatam. Ne de güzel olmuştu ve uzun zamandır böyle huzurlu hissetmemiştim kendimi. Henüz birkaç ay önce bir kış günü, odamın penceresinden karlı manzaraya bakıp içli içli ağladığım o günü düşünmüştüm. Dibe vurduğumu hissettiğim günü… İlkbaharda yüzeye çıkmaya başlamıştım ve şimdi de göklerde hissediyordum kendimi.
Akşam geceye kavuşadursun, yüzümde kocaman bir gülümsemeyle ben de kendime kavuşmuştum aslında. Masadan kalkmadan saniyeler önce, yarın yine bir gülümsemeyle hatırlayacağım bu gün de bir dün bir anı olmayacak mıydı? Ne elem ne sevinçti baki olan. Kalıcılık kendimdi…