Eşimle aynı odada farklı köşelerdeyiz.
Telefonuyla meşgul.
50 yaşında ve kelim. Kahküllü avatarım ise 20.
Her zaman istemişimdir: 50 yaş tecrübesi ile 20 yaşında görünmek. Bir üniversite kampüsündeyim şuan.
Üniversitenin adı Meta – teknik.
Kampüs ortamını sevenler burada, kafe oldukça kalabalık. Dağcılık kulübünden bir tanıdığı gördüm. Etrafı ellili yaşlarda yirmilik çıtırla dolu.
Yaz – kış sırtında çanta ve kaskıyla geziyor. Kulüp olarak yapacakları etkinlik hakkında bilgi veriyor. Gençler nasıl da heyecanlılar! Yanlarından geçerken grubu selamladım, ötede boş bir masaya çöktüm.
Bugün satranç oynamak için sözleştik. Şimdi gelir, zamanında ‘sanal gerçeklik’ konusu açılınca gülüp geçen yirmilik dayım…
“Öyle et ete değmeden, gözlükle iletişim mi olur yeğenim? Neden bu zavazingoya ihtiyaç duyayım!”
İnsanlar kolaylık getiren yeniliğe çabuk alışır.
Tepkili kalabalıkların itibarsızlaştırmaya çalıştığı ne varsa yaşantımız oluyor sırayla…
Satranç ve kadınlar konusunda uzmandır kendisi. Çok şey öğrendim ondan.
“Kadın ona hissettirdiklerini asla unutmaz.”,
“Nietzche der ki; kadınına giderken kırbacını unutma.”
“Şiddete karşıyım.”,
“Erkek olduğunu unutma!”
“Hım”
“At’ların gücünü hafife alma, her zaman şaşırtırlar.”
“Zamanlamayı doğru yaparsan kale’ler bitiricidir…”
Bekledim, bekledim, gelmedi.
Eşim dokundu. Çıkardım gözlüğü.
Sesi bir garipti.
“Az önce aradılar, dayın ölmüş.”
SON