Hasta denizlerin pasaklı kıyılarında,
İhtiyar ağaçlar vardı.
Dalgın nehirlerin durgun bakışlarında,
Yorgun akşam şarkıları.
Hüzünlü sarhoş dillerinden dökülüyordu,
Kel tepeler ve sağır dağlar.
Uçsuz bucaksız sandıkları bu denize,
Ulaşamayacağını zannettikleri .
Şarkıları sağır mağaralarında yankılatıp,
Yine de duymuyorlardı.
Bir kayık oldum o nehirde,
Ortasında ufak bir delik.
Minik minik işlendi cinayetim,
Pasaklı kıyılara vuracaktı.
Güzel cekeli janti bedenim,
Dalgın nehirler beni izledi.
Sarhoş şarkılar ağıtlara döndü dudaklarda,
Kel tepeler şapka çıkarttı cenaze törenimde.
Ben yaşıyordum…
Görüyordum bunları,
Nasıl yakışıklı bir ceset olup yuğulacağımı.
Aniden güneş battı kızıl,
Ay dolunay doğar iken,
Vazgeçti doğdu hilal,
Benim gözüm seyre daldı.
Seyrede seyrede kapandı ,
Yağmur damlaları düştü melek melek.
Parça parça bedene bulandı,
Bir dalgaya kapılıp dağıldı sayfa sayfa.
Hayatımın izleri derinliklere daldı,
Ben Galat moruna çalasıya.
Bir ağaç alev aldı Dağıldı dalgın nehir,
Gözlerinin dalgınlığı dağıldı.
Yıkıldı dağlar eridi bilinmez yollar açıldı,
Birden kenetlenip örümcekler.
Hızla ağlarını onardı,
Gökyüzünde bir delik.
Tüm bulutları aldı,
Öylesi bir görkemli gidişti bu.
Sonrası tufan,
Ellerimden kayıp giden.
Kıyamete sardı,
Bıraktığım her şey,
Bıyığım,
Sakalım,
Ve cümle kalem ucu mürekkep.
Bir dalganın köpüğüyle,,
Beni de alıp,
Derinliklere saldı.
Gözümün rengi,
Yanan bir ağacın kabuğundan arta kalan.
Saçımın rengi közlere bulandı,
Derin bir sessizlik,
Derin bir sessiz,
Derin bir ses,
Derin bir,
Derin,
Der…
D…
Başka bir şey kalmadı.