bir tek gölgem vardı yanımda
yalın, saf, sade, biriciktim
ve alıyordum uzun yolları bir bir
geçtiğim her mevsim, benim oluyordu
benim oluyordu bütün saatler
yuttuğum saniyeler ben oluyordu
yılkı atları misali durmadan koşuyordum
sonsuzdu mavilikler; şu sere serpe bulutlar
ve büründüğüm özgürlük
ve esaretle değiştiğim cesaret
ve bitmeyen her şey benimdi
yemyeşil yamaçlardan, susuz çöllerden geçiyordum
kimi zaman ağıtlar yükseliyordu sarı ovalardan
kimi zaman sevinç naraları
ekin benim, toprak benim, su benimdi
tarla kuşlarının şarkısı eşlik ediyordu koşar adımlarıma
fark edilmiyor sanıyordu bir korkuluk
uyurken bile uyanıktım oysa
kargalar yorulup beni terk edinceye kadar benimdiler
ben bırakmadığım sürece dokunduğum her yer çiçek açıyordu
şu gürül gürül çeşme, nazlı nazlı salınan buğday başakları, erimeye yüz tutmuş kar taneleri, şu aceleci karıncalar, kış uykusundaki tilki, uykusu baldan tatlı bebek, akrebin zehri, turuncu toprak
şu kurumuş nehir, şu kayalar
şu suya hasret çöle düşmüş çekirge
yastığa konmuş saç teli
çatık kaşlar
lacivert gökyüzü
serin esinti
hareli gözler
yaprağa düşmüş kırağı
şu beyaz kuş tüyü
kan toplamış kalp
seversem her şey
istersem her şey benimdi
neyi istersem onu buluyordum…