Öyle bir an oluyordu ki, sessiz yardım çığlıkları duyuyordum. O kadar canım yanıyor ki, gözyaşlarım kendiliğinden akıyor. Aynaya baktığımda neden ağladığımı bile bilmiyordum. Sağa dönsem acı, sola dönsem acı hissediyordum. Bu acıya nasıl kulak tıkayabilirdim…Tıkayamadım..
Kimin feryadıydı?…Bu kadar çaresiz ve acı içinde olmasına sebep olan neydi ki ruhu arşları inletip benim bedenime sığınıyordu. Aynanın karşında ağlayan ben miydim, yoksa içimde bir yerlerde beni bekleyen biri miydi?…Gözyaşlarımın süzülüşlerini iliklerime kadar hissediyordum. Derin bir nefes alıp gözlerimi kapadım. Elimi göğsüme götürüp ne olur bu acıyı dindir artık dedim. Neyseki devam eden dakikalarda ruhum eski dinginliğine kavuşmuştu. Gözlerimi açtığımda yüzümde küçük bir tebessümle kendime bakıyordum. Uzun bir süre öylece kala kaldım. Az önce yaşadıklarımın ne olduğunu anlayamamış bir tavırla gözlerimin derinliklerine dalmıştım. Ne yapıyordum aynanın karşısında, gözlerim neden kan çanağına bürünmüştü. Şaşkınlığımı gizlercesine dizlerimi kendime çektim ve sarılıp kaldım öylece…
Bir yerlerde beni çağıran bir sesle irkilip kendime geldim. Saate baktığımda dördü geçiyordu. Kalp atışımın hızlandığını fark ettim, ayağa kalkıp hemen terasa çıktım ve sedire oturdum. Gökyüzüne bakıyordum. Hiç bu kadar güzel ve ihtişamlı olduğunu görmemiştim. Sanki bütün yıldızlar şehrimin üstündeydi. Afilli bir şekilde sigaramı içmeye başladım. Kesif duman tadı göğsüme dolarken içimdeki duygu seliyle boğuşuyordum. Gözlerimi kapatıp içimdeki duyguya kendimi teslim ettim…Karanlık ve ıssız bir yerdeyim… Biri var yanımda…Yüzünü tam seçemiyorum. İçimin acısıyla birden elimi göğsüme bastırarak ağzımdan çıkan kelimelere kulak kabarttım;feryat ederek ,
“Dayanamıyorum…vazgeçiyorum” dedi.
İstemsizce ben de karşılık verdim;
”Vazgeçme!”…” Kendin için”.
“Taşıyamıyorum artık.”
dedi. Gözlerinden akan yaşlar sanki benim bedenime akıyordu. Ben de cevaben,
“Koy elini kalbine, tutunmak için sebepler bul. Ama öyle sıradan sebepler değil sağlam sebepler. Yolunu ve amacını unutma! Her ne olursa olsun, ben buradayım.”
Ağzımdan çıkan kelimeler beni şaşırtıyordu fakat bir yandan da içimde garip bir huzur hissediyordum. Benimle konuşan kimdi? Benden yardım isteyen? Tuhaf olan taraf da ,yabancı değildi tanıyordum sanki … Kafamın içinde cevabını bilmediğim bir sürü sorular dönüyordu. Derin bir nefes almaya ihtiyacım vardı. Tam gökyüzüne kafamı çevirirken yıldız kaydı şehrime, ben ise dilek tuttum… Gökyüzüne bakarak uyuya kalmışım. Sabah olduğunda başımın ağrısından ruhumun yorulduğunu anladım. Dün geceki yaşadığım olayları düşünür oldum. İçimde yanan bir şeyler vardı. Neydim ben? Bir bedende iki kişi mi? İki farklı duygu iki farklı düşünce. Çok derine dalmadan hemen kalktım ve kendimi dışarı attım. Biraz yürüdükten sonra meydandaki durağa geçtim oturdum .Bekliyordum ne beklediğimi bile bilmeden. Aradan zaman geçtikten sonra yanıma biri oturdu. Uzun sakallı pamuk yüzlü bir adam. Adamın huzurlu bir yüzü vardı. Baktıkça bakasım geliyordu. O kadar uzun bakmışım ki onun da bana baktığını fark etmemişim. Sanki yüzündeki huzura baktığımı anlar gibi bana bakıp samimi bir şekilde tebessüm ediyordu. Birden sessizlik bozuldu.
-Yolculuk nereye?
-Dinleniyorum sadece. Sizinki nereye?
– Bilmiyorum..
Yine gariplikler beni buldu. Ama nasıl desem farklı biri vardı karşımda…
– Farklı olmak nasıl bir duygu sizce?
– Farklı olmak nasıl oluyor? Tebessüm etti sanki bir şeyleri anlamış gibiydi.
– Yani hayat bakışı farklı, duruşu farklı en önemlisi ruhu farklı olan…
– Onlar bir bakışta her şeyi görebilirler, sadece bir çift göz olsun hemen derine inip, insanların ruhlarını okurlar, en önemlisi de acılarını hissederler. Böyle insanların, kamburları vardır omuzlarına ağır gelen… Şöyle düşün: Biri senin gözünün önünde, çığlıklar içinde acı çekiyor, soruyorum sana arkanı dönebilir misin?
Soruyu duyunca şaşırdım kaldım. Dün gece yaşadığım olay aklıma geldi . Nasıl yani dedim kendi kendime. Sanki bir şeyler biliyor gibi konuşuyordu. Acaba şu an korktuğumu da görüyor mudur?
-Dönemem tabii.
-İşte bu insanlarda, sessizliğin içindeki sesi duyuyorlar ve sırt dönemiyorlar.
Eğer hayatında böyle insanlar varsa dön bak hayatlarına…( Unutma! Derin hikayeler derin yerde saklıdır)
Yine sessizlik oluştu, bu sefer cevap verme sırası bendeydi ama ben susuyordum. Çünkü, o insan bendim. O kadar çok anlatmak istiyordum ki bedenimin içinde bir beden daha olduğunu. Ama bunu nasıl anlatabilirdim. Artık karar vermem lazımdı. O an aklıma kendime verdiğim söz geldi. Ne olursa olsun hissettiklerimden korkmayıp bunu cesursa dile getirmem gerektiğini…
-Evet var. Yani bunu söylemem zor olacak, his meselesi diyelim.
– Nasıl bir his ?
– Kalbimde bir huzursuzluk ve hüzün oluşuyor. Bu da bir sürü şeyler hissetmeme sebep oluyor . Birinin ruhunun ağrıdığını hissediyorum. Ruhunun ruhuma dokunduğunu…O an delirecek gibi oluyorum. Nasıl olabiliyor da bir insanın ruhuyla konuşabiliyordum. O duyguyu size kelimelerle anlatmak isterdim ama ne dersem diyeyim eksik kalacak.
-Nasıl bir konuşma bu peki ?
-Sessiz bir konuşma, hani sessizliğin dili var derler ya, tam da öyle bir şey.
-Bu doğru, ama duyabilene tabi…Asıl önemli olan ne biliyor musun: Ne olursa olsun inandığın yolda, hissettiğin yerde hissettiğin kadar kalabilmen. Bazen bazı şeyler yanınızda olmayabilir ama o hep sizin yanınızdaymış gibi yaşayabilirsiniz. Ruhunun derinliklerine in ve o puzzle’ın parçasını ara. Vazgeçmeyi düşünürsen hemen yaşamak için bir sebep bul ,ama öyle sıradan bir sebep değil sağlam bir sebep. İşte seni hayata bağlayan kuvvetli bağı tut ve sonu ne olursa olsun hiçbir bir zaman bırakma. Çünkü derinlerde bir yerlerde puzzle’ın parçası seni tutuyor olacaktır…
Nasıl olabiliyordu da dün gece benim söylediğim şeylerin aynılarını bana söyleyebiliyordu. İkimizde gözlerimizin derinliklerine baktık. O an anladım, ruhların dili olduğunu. Kim bilir ne için benim yanıma geldin huzur yüzlü adam diye geçirdim içimden.
Gözyaşlarımla tebessüm ettim sadece..
Otobüs geldi ve adam yanımdan gitti. Son sözler, son bakışlar kaldı aklımda…
Bazılarımız : Gözlerinin ardındaki hüznü, dilinin altındaki baklayı, kalbindeki nasırı, ruhundaki kalabalıklığı, kalbinin nahifliğini saklamak zorundaydı. Öyle bir yola çıkmıştım ki, bu yolu ne kimseye anlatabilirdim ne de gösterebilirdim. Sadece hissederek yaşayabilirdim. Evet, ben bir bedende iki kişiyim. İki farklı görüş, iki farklı hayat, iki farklı duygu ve düşünce.
Şimdi ise hayatı hissederek seyrediyorum. Sessizliğin içindeki sese kulak veriyorum. Enerji nerden kaynaklı onu buluyorum. Ve onun üstüne gidiyorum.
Artık doğruluğun da pek bir önemi yok. Benim için hissetmem yeterli. Kim gerçekten derinlerde sakladığı şeyi onaylardı ki zaten? (Tebessüm)
Otobüsün arkasından baka kaldım ve bir şarkı açtım Sezen’imden; “Her şeye rağmen”…
Bu sisli ve engebeli yolda hayatın bana verebileceği deneyimleri tattım, bilmediğim derinliklere daldım, kuytu köşelerde dolandım ve dibin dibi olduğunu gördüm.. Ne zaman bir şeylerle başa çıkamayacağımı hissetsem, hemen elimi göğsüme götürür gözlerimi kapatırım, derin bir nefes aldıktan sonra… İşte o an… Ruhumun derinliğinde hissettiğim o parça bana umut olur.
“İçimin bir zamanlar ne kadar ölü olduğunu asla bilmediler, şimdi nasıl çiçek açtığımı da asla anlamayacaklar.”
Ruhunun ruhumda olduğunu hatırla…
Ruhuma ve kendine iyi bak…