Ey, hayat kervanına varamadan hayattan alınan bebek!
Artık nasıl yaşayacak, nasıl bakacağız olmayan yüzlerimize?
Kaybolan sen değilsin bu sahte dünyada, inan!
Şeref, onur, haysiyet… Hepsi seninle göçüp giderken,
Şimdi kendi mahşerlerimizden biz nasıl çıkacağız?
Toprağa düşen sen misin, insanlık mı gerçekten?
Ölmeden bizi öldüren o Azrail sen misin?
Ölüm nedir bilir misin bu kervandan geçerken?
Her gün yeniden ölmek nasıl zor bilir misin?
Şimdi nasıl inandıracağız Cennetin varlığını meleklere?
Umudu nasıl anlatacak, yarına sensiz nasıl varacağız?
Sen vicdan havzasında yakarken bizi cehennem ateşiyle
Kavrulan yüreklerimizi nasıl soğutacağız?
Ey, hayat kervanına varamadan hayattan alınan melek!
Cenneti sensiz nasıl bulacağız?
Sessizliğin çok ağır, susma bebek ne olur!
Haykır, anlamını dahi bilmediğin en ağır sözleri!
İster al, fırlat bütün tövbeleri bedensiz suratlarımıza;
İster savur yırtık bedenlerimizin küllerini, esmeyen rüzgârlara karşı
Sahi, rüzgârları da sen mi götürdün bebek?
Puslu yağmurları sen mi sakladın içimize?
Peki şimdi ağacı nasıl yaşatacak, yaprağı sensiz nasıl kımıldatacağız?
Peki ya kendi cesetlerimizi omurgasız tabutlarımızla nasıl omuzlayacağız?
Ey, hayat kervanına varamadan hayattan alınan melek!
Mezarlarımızda diri diri nasıl yaşayacağız?
Gözlerimiz kör oldu, kulaklarımız duymuyor!
Senin böyle gidişin bize de bir tuzaktı.
Bu kervan, inan bebek, artık bir tat vermiyor!
Dillerimiz kesildi, tatsız kaldık mahşerde.
Lal olup mühürlendik, sözsüz kaldık bu şerde.
Ey, hayat kervanına varamadan hayattan alınan melek!
Böyle ağır vebali nasıl taşıyacağız?
Gülmek isterdin elbet, oyuncaklar isterdin.
Parklarda koştururken düşüp kalkmak isterdin.
Biz düştük inan bebek, bizi kaldır ne olur!
Kırılan oyuncaklar, kalplerimizi kesti…
Bu acı bize yetti, artık dön gel, ne olur!
Boş kalan salıncaklar, muhabbetini kesti…
Ey, hayat kervanına varamadan hayattan alınan melek!
Tenha kalan parklarda nasıl dolaşacağız?
Sen evvelden melektin, bize ne oldu bebek?
İnsan kimliğimizden ne zaman uzaklaştık?
Hüviyetimiz yok oldu bu adem çukurunda.
Biz bu balçık çamurla ne ara kucaklaştık?
Çıkart bizi ne olur, bu güruh bataklıktan!
Kopart bizi ne olur, bu çileli sandıktan!
Ey, hayat kervanına varamadan hayattan alınan melek,
Böyle kesif ızdıraba nasıl dayanacağız?
Mengene kıskacında gerildikçe gerildik.
Taziye kabul etmez gönlün matem yuvası.
Acımasız kırbaçla dövüldükçe dövüldük.
Tek taraflı işkence, bu zulüm falakası…
Böyle zorba hicrana biz kendimiz sürüldük.
Gel kurtar bizi bebek bu sürgün kuyusundan!
Uyandır artık ne olur, bu zulüm uykusundan!
Ey, hayat kervanına varamadan hayattan alınan melek!
Yırtılan vicdanlarımızı nasıl yamayacağız?



