• Destek
  • Üye Ol
  • Yazar Girişi
  • Abone Ol
0 553 423 00 17 kibelekulturs@gmail.com
Kibele Kültür Sanat Dergisi | Hayatı Doğuran Sanat  |  Hatice DÖKMEN
  • Hakkımızda
  • Künye
  • Dergiler
  • Galeri
  • E-Dergi
  • Yazılar
    • Edebiyat
      • Şiir
      • Roman
      • Öykü
      • Deneme
      • İnceleme
      • Anlatı
      • Araştırma
    • Kitaplar
      • Kitap İncelemeleri
      • Yeni Çıkanlar
    • Tiyatro
    • Sinema
  • Yazarlar
  • İletişim
  • Üye Ol
No Result
View All Result
  • Hakkımızda
  • Künye
  • Dergiler
  • Galeri
  • E-Dergi
  • Yazılar
    • Edebiyat
      • Şiir
      • Roman
      • Öykü
      • Deneme
      • İnceleme
      • Anlatı
      • Araştırma
    • Kitaplar
      • Kitap İncelemeleri
      • Yeni Çıkanlar
    • Tiyatro
    • Sinema
  • Yazarlar
  • İletişim
  • Üye Ol
No Result
View All Result
Kibele Kültür Sanat Dergisi | Hayatı Doğuran Sanat  |  Hatice DÖKMEN
No Result
View All Result
Home Öykü

Düşlerin İnzivası

İclal Doğan by İclal Doğan
27 Eylül 2025
in Öykü
0
0
SHARES
4
VIEWS
Share on FacebookShare on Twitter

Ben her sabah perdenin arasından sıyrılıp göz kapaklarımı yakan güneşle beraber uyanırım. Öyle alarm kurmayı falan pek sevmem. Çünkü alarm kurmak dakik insanların işidir yani benim gibilerin değil. Sabahları penceremi açar, küçük misafirim Gakkuş’u ağırlar ardından beraber site bahçesinin yoklamasını yaparız. Sitemizde lükstür hani Erenköy’ün en gözde yerindedir. Ne de olsa annem özenle seçti burayı benim için. Neyse atla bakalım parmağıma Gakkuş, sitenin yoklamasına başlayalım. Dalları göklere değen köklerine sıkı sıkı bağlı olan asırlık ağaçlar burada. Yer yer soyulmuş, bilmem kaçıncı yılını geçirmiş eski banklar burada. Yardımcılarıyla dışarıda hava alanlar, spor yapan komşularım ve tabi ki heykellerimiz de yerli yerinde. Buradaki herkesin bahçe de beğendiği veya yapmayı sevdiği bir şey vardır. Bazıları geçmişi düşünür bazıları bugünü. Bazılarının işi sadece gökyüzüne bakarak umut etmektir, bazılarınınki de sadece beklemektir. Tıpkı benim gibi. 

İstanbul İstanbul olalı, hiç görmedi böyle keder. Geberiyorum aşkından, kalmadı bende gururdan eser. Sezen Aksu ne de güzel söyler bunu. Pikaba takacaksın plağı, arka fonda o çalarken sen sevgilinle el ele göz göze dans edeceksin. Sevgilinle mi? Sevgilinle. Benim bahçe de sevdiğim şeyse Düşünen Adam heykelidir. Bende düşünmeyi çok severim. Belki de ikimizde ondan aynı yerdeyizdir. Derin derin düşünürüm bazı geceler. Hatta çoğu geceler de düşünmekten uyuyamam. Böyle bir yumru çöker boğazıma eğer yatağıma yatarsam. Son zamanlar da gündüzleri de düşünmeden duramaz olmuştum da annem o yüzden tutmuştu bu daireyi. Sakin, sessiz, yeşillerin bol olduğu bir yer olsun istedi. Sırf fazla düşünmeyeyim kafamı dağıtayım diye işte. Hani onu fazla düşünmeyeyim, o karanlık günü gözlerimin perdesinde tekrar tekrar seyre koymayayım diye. O çeşit çeşit bahane bulur ama burası daha çok düşlerimin inziva yeri benim için.  

Bugün yemekte ne var acaba? Şöyle salçalı bir spagetti olsa. Yanına da köfte. Allah! Ne güzel olurdu be! Neyse çok oyalanmadan işlerimin başına geçmeliyim. Hadi Gakkuş Allah’a ısmarladık yarın görüşürüz fazla bekletme. Sergim yaklaşıyor. Pek çok güzel eser biriktirdim. Aslında daha çoklardı da kimini ben beğenmedim parçalayıp attım. Kimini ahmak temizlikçi mahvetti kimi de tuvalimde yarım kaldı. Tıpkı… Tıpkı onun resmi gibi. Onun da beni yarım bıraktığı gibi… Şimdilerde hayal meyal hatırladığım yüzünü çok zor bitirdim. Bir tek gözleri kaldı. Ah! Ah o gözleri. Hoyrat dalgalar gibiydi. İçine kapılıp kapılıp gitmek isterdim. Tufana yakalanmış sandal gibi sallanırdı bedenim, gözleri gözlerime değince. Gözleri… Ee… Gözleri badem renginde miydi? Yoksa çağla yeşili miydi? Bak bunu bile hatırlayamıyorum artık. Yeşil ördek gibi daldım göllere, sen düşürdün beni dilden dillere. Başım alıp gidem gurbet ellere. Ne sen beni unut ne de ben seni. 

Off bu tuvallerin yeri hiç böyle olmadı. Gelsin hemen yerlerini değiştirteceğim. Bunlarında başına bir şey gelir Allah muhafaza. Hele de temizlik günüyse bugün aman aman… Sevmiyorum. Onu da o kocaman fırçalarını da o pis kovalarını da sevmiyorum. Pis kılkuyruk. Hah bu isim ona tam oldu işte. Bir de resimlerime yorum yapması yok mu hay Allah’ım. Dalga geçiyor benimle aklınca. Geçenlerde şikâyet etmiş beni site yöneticisine. Çok bağırıyormuşum, çok ses çıkarıyormuşum. Ee hemen uyardılar tabi. Sanki keyfimizden ses çıkarıyoruz. Mutluluk sesli eylemdir bir kere. Mutlu olunca kalbinden ses çıkar, gözlerinde patlayan havai fişeklerin sesi çıkar. Havada çarpışan ellerinin sesi çıkar. Çıkar değil mi Halil? Halil mi?.. Çökertmeden çıktımda Halil’im, aman başım selamet. Bitez de yalısına varmadan Halil’im aman koptu kıyamet. 

 

Neyse neyse moralimi bozmayacağım sergim yaklaşıyor buna odaklanmalıyım. Asistanım bugün nasıl bir şeker getirecek acaba bana? Bir süre aynı şekeri getirir daha sonra değiştirir. Ben tadını beğensem de beğenmesem de değiştirir. Yenilikten yana benimkisi. Neyse ki verdiği her şekeri yemiyorum. Tadını beğenmediğim hiçbir şeyi yemem. Sırf kırılmasın diye alıyorum ama o gittikten sonra pencereden atıyorum. Temizlikçinin aksine iyi birisidir o.  “Kızım aklını başına topla, sen akıllı kızsın. Git buradan” derdi. Akıllı nasıl olunur ki? Ben akıllı biri değilimdir belki de. Bana göre mutluluk bir saksıda çiçek açtırmaktı, onlara göre açan çiçeği satmak. Bana göre Gakkuş’un kanadını okşamaktı, onlara göre kafese koyup bakmak. İnce düşünürüm ben. İnce düşünceliyim. O da hep öyle olduğumu söylerdi. ‘Düşüncesize bencil, çok düşünene deli’ derler değil mi? Ortası yoktur bunun hiç. Ya da ben orta biri olamadım. Hani eski ben olsa belki yine olurdu ama artık benden orta kararlı mararlı olmaz.  Annem de çok kızardı bu huyuma zaten. İğneden ipliğe her şeyi düşünme, derdi. 

Aman onun her dediğini dinleyen kim. Ona kalsa keşke Manken olsaymışım. Yazılsaymışım bir ajansa açsaymışım bacağımı kasığıma kadar. Eninde sonunda düşürürmüşüm para babası birini. Ama bende ne gezermiş o kafa. “Ezik gibi bakıyorsun.” derdi bir de. Sırf fıngır fıngır olmadığım için. Onu seviyorum diye de çok kızardı. Hani meteliksizdi ya ondan. Sevmek karar verilebilecek bir şey sanki. Onu nasıl kalbimin içinden çıkarabilirim ki. Hoş onu çok sevdim de ne oldu? Ne olacak canım sonuç işte bu. Çok kıskandım onu. Hani gözünden sakınmak derler ya öylesine işte. Etrafındaki hiçbir kadına tahammülüm yoktu. Onu benden alacaklar diye ödüm kopuyordu. Hep bu yüzden değil miydi zaten ettiğimiz kavgalar. Ama yemin ederim ki çok sevmektendi hepsi. Tenine değecek rüzgârı, kaşlarına uzanan uzun kirpiklerini, dudaklarına benden daha yakın olan yanağındaki beni bile kıskandım. Sığabildiğim tek dünyam kalbiydi. Olurda başkası için atar diye bir sıkımlık kalbini kıskandım. Kıskandım Halil, affet beni. Kıskandım diye beni bırakıp gitmen mi gerekirdi? Sen de telefonda seni arayan şırfıntıya yanıt vermeseydin. Bana ne ilkokul arkadaşınsa. Ama alacağın olsun! Bir kez bile gelmedin ziyaretime. Bak senden sonra öyle depresyon falan da kesmedi beni. Doktorlar da başına şöyle afili bir Majör ekledi. Oh! Mis gibi. Düşlerde sevdim seni söyleyemedim, sessiz öptüm nefesini söyleyemedim. Sana ben şiirler sözler büyüttüm, sana ben baharlar yazlar büyüttüm. Sana ben hummalı gizler büyüttüm söyleyemedim. 

Düşler! Ah düşler! Bence insan hislerin arasında yaşayamayınca düşlerin arasında yaşamayı seçiyor. Çünkü düşler insanlar gibi kırmaz, incitmez. Hayat mum yapılmış parmak uçlarıma cetvelle vuran gaddar bir öğretmen gibiydi. Ama düşler öyle mi? Toz pembe bir bulutun üstünde ritimle tango yaptırıyor insana. O yüzden güzeldir düşlerin arasında yaşamak. Onun ellerinin ellerimi doldurduğunu görüyordum son zamanlarda. Düşlerin en güzeli buydu benim için. Keşke bir de kokusunu hissedebilseydim. Keşke ziyaretime gelseydi. Oysa bir gelebilseydi ben ne kadar çok mutlu olacaktım. Gerçi imkansızmış öyle diyorlar. Ama düşler için hiçbir şey imkânsız değildir. Şişt! Aman duymasınlar hah ha! Kesin annem güvenliğe içeri almayın, demiştir. Kadın ona taktı bir kere. Bazen düşünüyorum acaba annem biz ayrıldığımız için hiç üzülmüş müdür? Gerçi bir iki damla yaş vardı gözlerinde hastaneye giderken. Ama yine de inanamıyorum. İlk kavuşma denememde de kanayan bileklerime bez bağlarken ki o telaşını, o korkusunu hayatımda ilk defa görmüştüm. İlaç içtiğimde de ambulans gelmeden önce kusturmaya çalışmıştı herhalde tam hatırlayamıyorum. Korktu benim için, endişelendi. Olur mu? Olabilir belki de. Anne sonuçta. 

Of! bu asistan da gelemedi bir türlü. Şuna kaç kere dedim bu aralar geç kalma, diye. Laf anlayan kim. Bir dakika! Koridordan ses geliyor. Peşinden tıngırdama sesleri geldiğine göre kesin temizlikçi. Görüyor musun bak Kılkuyruk bile bizim asistandan daha dakik çıktı. Dur bakalım bu sefer resimlerime nasıl bir yorum yapacak. Öf canımı sıkmasa bari. Cam kenarından sessizce izlemeye devam edeceğim onu. Doğrudan içeriye daldı. İnsan bir kapıyı tıklatır. Medeniyet yoksunu. Selamsız sabahsız işe başladı. Aman ben de sanki onunla çok sohbet etmek istiyormuşum gibi. Şu kova da bir kerede temiz su getir be kardeşim! Yine kirli kovasının kirli suyuna batırdı fırçasını. Kesin resimlerime bir zarar verecek. Bir tanesine bile zarar gelsin ben ona yapacağımı biliyorum. Ben çok uyardım onu ama o dinlemedi. 

“Dur yapma, silme resmimi!” 

“Ne diyorsun ya Allah’ın delisi, yemek sularıyla resim yapmak nerede görülmüş! Bir de resimmiş, ha ha!”  

Bizimkinin sessizliği kısa sürdü. Öf başladı yine kafamı şişirmeye. Temizliğini yap git işte be. Boyaya yemek suyu diyor bir de cahil. Dolabın arkasını açmasa bari. Yok yok açmaz geçen hafta temizledi oraları. Bu hafta ellemez. Yani umarım. Etrafı yalapşap toparlayıp gidiyor her zaman. İnşallah bugün dip bucak temizleyeceği tutmaz. Dur bakalım şimdilik etrafı toparlıyor. Aman dolaba yaklaşmasında nereyi toparlarsa toplasın. Ağzının içinde mırıldana mırıldana toparlama işini bitirdi. Dolaba doğru gidiyor. Kapat o dolabı. Off çekil oradan hadi. Görüyor musun yine işgüzarlığı tuttu. 

“Oh maşallah! Yine içine etmişsin duvarın. Daha geçen hafta dolabı çektiğimde yoktu bu resim. Ne ara neyle yaptın bu resmi sen? Kalemi nereden buldun ki? Başhekime seni bir şikâyet edeyim de gör.” 

Kovasını yanına aldı. Suya batırdı fırçasını. Yapma Kılkuyruk, yapma. Elimdeki son resmi de silme. Zaten hatırlayamıyorum yüzünü. Görmeyeli, düşlerime de gelmeyeli o kadar çok zaman oldu ki bu resmi yaparken bile çok zorlandım. Yüzünü unutmaktan da korkuyorum zaten. Yapma silme! 

Halil’imin önce yüzünün sağ tarafına değdirdi fırçasını. Oysaki ben daha gözlerini bile çizememiştim. O cılız kollarıyla öyle hınçla öyle güçle bastırıyor ki sanki resimdeki Halil değil de düşmanı. Bir bir kirli suya karışıyor duvardaki kalem izleri. Halil’in gömleğinin hızla kana bulandığı gibi. Gülünce yana doğru çekilen dudaklarını da sildi. Kirli sakallarının arasından kirli su damlaları akıyor artık. Tıpkı başından kucağıma damlayan kanlar gibi. Ellerimi gezdirmeye doyamadığım saçlarını da silmeye başladı. Zihnimden silmeye çalıştıkları yetmiyormuş gibi. Halil üzülmez mi? Benim bir resmimi bile saklayamadın demez mi? Der der. İyi ki bunu o gün annemin çantasından almışım. Bunun böyle yapacağını biliyordum. Gösteririm ben ona gününü şimdi. 

“Niye öyle deli deli bakıyorsun? Sevgilini öldürdün sıra bana mı geldi şimdi!” 

Ben mi? Ben mi yaptım? Sahiden ben mi öldürdüm, ben mi sebep oldum?  Hayır, hayır. Sizin yüzünüzden oldu! Siz Halil’i benden almak istediniz! Beni ondan siz ayırdınız. Sizin yüzünüzden düşlerime bile gelmedi. Affetmedin mi beni? Affet ne olur. O trafik kazasında o öldü de ben kurtuldum mu sanki? Atmıyor, dediler. Senin deli gibi kıskandığın o kalp bak şimdi ne senin için ne de başkası için atmıyor, dediler. Ay gibi parlayan yüzü, hevesle aldığım gömleği, öpmeye doyamadığım dudakları koyu bir kırmızıyla kirlendi. Kirlendi her şey. Aptal! Aptal gibi kıskandım. Ne vardı sanki telefondan bir kadın aradı diye bu kadar ortalığı ayağa kaldıracak. Bağırdım, çağırdım. “Bana bak!” diye diretmeseydim belki olmazdı. Belki Halil bana cevap vermeye çalışmasaydı o karşıdan gelen kamyonu görecekti… Sevgimi, sevgilimi, can suyumu kendi ellerimle toprağa vermek zorunda kalmazdım.  

Siz yaptınız! Sen şimdi gününü göreceksin. Onu bir daha benden alamayacaksınız! Halil’imin resmini katlettiğin fırça senin kalkanın olamaz Kılkuyruk. Seni benden koruyamaz. Kaçma geri geri. Bağırıp debelenme boşuna. Resmini de aşkımızı da siz yok ettiniz. Halil’i bana unutturmak için yapıyorsunuz. Hepsini beni delirtmek için yapıyorsunuz. Allah kahretsin sizi. Yeter artık bıktım hepinizden. Yeter! Yeter Allah’ın cezaları.  

“Dur!.. Yapma… Hayır! İmdat!” 

 

 

 

Yazıyı nasıl buldunuz?

Oy için yıldıza tıkla!

Ortalama Oy / 5. Oy Sayısı

Oyu yok

We are sorry that this post was not useful for you!

Let us improve this post!

Tell us how we can improve this post?

Paylaşarak destek olabilirsiniz!
Previous Post

OTOGAR KUŞLARI

Next Post

İMKANSIZ BİR AŞK

İclal Doğan

İclal Doğan

"Dünyada bana, ne istiyorsun, diye sorsalar, hiç düşünmeden vereceğim cevap şudur: Anlaşılmak istiyorum.” demiş Sabahattin Ali. Fikirlerin ve hislerin çakıştığı bir ortamda büyüyünce insan anlaşılmak için konuşmayı değil çakışmamak için susmayı tercih ediyor. Ben de bu sebeple konuşmayı bıraktım ve sözlerin büyüsüne kendimi kaptırdım. Yazıkça yazdım. Hala da yazıyorum. Nazım Hikmet’in aşık olmaya aşık olması gibi ben de yazmaya aşık oldum. Ve ömrüm boyunca bu aşkla yaşayıp bu aşkla anılmayı umuyorum.

Next Post

İMKANSIZ BİR AŞK

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

No Result
View All Result

Hakkımızda

Kibele Kültür Sanat Logo

Kibele Kültür Sanat

Merhaba sevgili okur.

Mitolojide Tanrıların anası olarak bilinen Tanrıça Kibele’nin anaç, üretken, hayatın devamını sağlayan özelliklerinin uğruna inandık. Ve onun adını kullanıp Kibele Sanat olarak edebiyatta biz de varız dedik. Edindiğimiz misyonla amacımız; bizden önceki kalem ustalarımızın bayrağını, gelecek kuşaklara ulaştırmak. Çünkü edebiyat dünya tarihini içinde barındıran devasa bir ansiklopedidir… Devamını Oku

Arşivler

  • Eylül 2025
  • Ağustos 2025
  • Temmuz 2025
  • Haziran 2025
  • Mayıs 2025
  • Nisan 2025
  • Mart 2025
  • Şubat 2025
  • Ocak 2025
  • Aralık 2024
  • Kasım 2024
  • Ekim 2024
  • Eylül 2024
  • Ağustos 2024
  • Temmuz 2024
  • Haziran 2024
  • Mayıs 2024
  • Nisan 2024
  • Mart 2024
  • Şubat 2024
  • Aralık 2023
  • Eylül 2023
  • Ağustos 2023
  • Temmuz 2023

Kibele Kültür Sanat Logo

Kategoriler

  • Anlatı
  • Araştırma
  • Deneme
  • Genel
  • Hakkımızda
  • İnceleme
  • Kitap İncelemeleri
  • Masal
  • Öykü
  • Roman
  • Röportaj
  • Şiir
  • Sinema
  • Sizden Gelenler
  • Söyleşi
  • Tiyatro
  • Yeni Çıkanlar

Son Yazılar

  • Nihilist / Yıldız Karaca
  •             SEN
  • Düşlerim / Derya Akar
  • Sen,Ben,Onlar / Asya Akın
  • Rüya / Ahmet Özkıray

Copyright 2023 - 2025 Haziran K İ B E L E Kültür Sanat Dergisi Limited Şirketi All Right Reserved. Developer by Fedora Bilişim Teknolojileri İnternet Danışmanlık Hizmetleri Basım Yayın Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi. Bu sitede yayınlanan ses, görüntü, yazı içeren bilgi ve belge, hiçbir şekilde kullanılamaz, izinsiz kopyalanamaz. Tüm hakları K İ B E L E Kültür Sanat Dergisi Limited Şirketi'ne aittir.

KİBELE Abone
No Result
View All Result
  • Hakkımızda
  • Künye
  • Dergiler
  • Galeri
  • E-Dergi
  • Yazılar
    • Edebiyat
      • Şiir
      • Roman
      • Öykü
      • Deneme
      • İnceleme
      • Anlatı
      • Araştırma
    • Kitaplar
      • Kitap İncelemeleri
      • Yeni Çıkanlar
    • Tiyatro
    • Sinema
  • Yazarlar
  • İletişim
  • Üye Ol

Copyright 2023 - 2025 Haziran K İ B E L E Kültür Sanat Dergisi Limited Şirketi All Right Reserved. Developer by Fedora Bilişim Teknolojileri İnternet Danışmanlık Hizmetleri Basım Yayın Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi. Bu sitede yayınlanan ses, görüntü, yazı içeren bilgi ve belge, hiçbir şekilde kullanılamaz, izinsiz kopyalanamaz. Tüm hakları K İ B E L E Kültür Sanat Dergisi Limited Şirketi'ne aittir.