• Destek
  • Üye Ol
  • Yazar Girişi
  • Abone Ol
0 553 423 00 17 kibelekulturs@gmail.com
Kibele Kültür Sanat Dergisi | Hayatı Doğuran Sanat  |  Hatice DÖKMEN
  • Hakkımızda
  • Künye
  • Dergiler
  • Galeri
  • E-Dergi
  • Yazılar
    • Edebiyat
      • Şiir
      • Roman
      • Öykü
      • Deneme
      • İnceleme
      • Anlatı
      • Araştırma
    • Kitaplar
      • Kitap İncelemeleri
      • Yeni Çıkanlar
    • Tiyatro
    • Sinema
  • Yazarlar
  • İletişim
  • Üye Ol
No Result
View All Result
  • Hakkımızda
  • Künye
  • Dergiler
  • Galeri
  • E-Dergi
  • Yazılar
    • Edebiyat
      • Şiir
      • Roman
      • Öykü
      • Deneme
      • İnceleme
      • Anlatı
      • Araştırma
    • Kitaplar
      • Kitap İncelemeleri
      • Yeni Çıkanlar
    • Tiyatro
    • Sinema
  • Yazarlar
  • İletişim
  • Üye Ol
No Result
View All Result
Kibele Kültür Sanat Dergisi | Hayatı Doğuran Sanat  |  Hatice DÖKMEN
No Result
View All Result
Home Öykü

Gökyüzü Bizimdir! / Çilem Kılıç

iremin_kitapdunyasi by iremin_kitapdunyasi
9 Eylül 2025
in Öykü
0
Gökyüzü Bizimdir! / Çilem Kılıç
0
SHARES
15
VIEWS
Share on FacebookShare on Twitter

 

Attıkları taşla tanklara değil, tarihin kalbine meydan okuyan intifadanın çocuklarına…

 

 

Benim odamın penceresi yok. Zaten odamda yok artık. Ama yıkık duvarların arasından sabah ışığı giriyor, bazen gökyüzü, bazen duman… Bazen de o incecik, hiç susmayan rüzgâr.

Eskiden burası bizim mutfağımızdı. Sabahları annem erken kalkar, un kokulu elleriyle yoğurduğu hamurdan tabaya incecik ekmekler sererdi. Şimdi o tabanın altına ateş yakılmıyor, tabaklar kırıktı zaten, ne fark eder…

Evimiz geçen kışta yıkıldı. Bir gece gök gürültüsüne benzemeyen bir ses duyduk. Sonra her şey oldu. Önce camlar gitti, sonra duvar, sonra babam.

Babam hala kayıp. Ama annem her sabah onun adını sessizce fısıldar. Çorbayı karıştırırken konuşur gibi yapar:

“Ali, bugün Yusuf odun getirdi, bak biz yine bir tas çorba içebildik.”

Ben bazen o çorbayı içemem. Boğazımda bir şey düğümlenir gibi olur. Çünkü babamın kaşığı hâlâ sofrada durur. Annemin dediğine göre, o kaşık eve dönecek ilk kişi için hep orada bekleyecek.

Kardeşim Zeynep artık konuşmuyor. Dört yaşında sadece bir kelime söylüyor: “Baba.” Onu her duyduğumda kalbimde bir taş büyüyor.

Mahalledeki çocuklar bazen sapanla askerlere taş atıyor. Bazıları duvarlara yazılar çiziyor. Ben henüz taş atmadım. Ama bekliyorum.

Dün, yıkık duvarların çatlağında bir salyangoz gördüm. Üzerinde toz vardı ama yavaş yavaş ilerliyordu. Onu izledim uzun uzun. “Bu evde bizden başka yaşayan biri daha var,” diye düşündüm. Sonra başımı kaldırdım. Tavan yoktu. Ama gökyüzü hâlâ yerindeydi.

Sabah erkenden uyandım. Anlayamıyorum ama geceleyin rüyama yine okul girdi. Tebeşirle yazı yazıyordum tahtaya, ama sonra o beyaz çizgiler birer birer çatlağa dönüştü. Sonra tahtanın tam ortasından öğretmenim düştü, yere değil, sanki boşluğa…

Okulumu özlüyorum. Öğretmenimiz Halil Bey’i de. Bir gün dersteyken içeri askerler girdi. Hiçbirimiz konuşmadık. Ama Halil Bey gözümüze baktı. “Kitaplarınızı bırakmayın.” dedi. Sonra götürdüler onu. Ben defterimi sakladım. Ama okul yıkılınca geri dönemedim. Yine de cebimde hâlâ mavi bir kalem taşıyorum. Mürekkebi bitti belki ama bana yazı yazmak gibi bir cesaret veriyor. Sanki biri bana, “Sakın unutma Yusuf,” diyor içinden. Unutma!

Bugün evin arka tarafına dolandım. Orası hâlâ az yıkık. Bir zamanlar küçük bir limon ağacımız vardı orada. Yere oturup toprağı eşeledim. Bir şey takıldı parmaklarıma. Bir sapan. Yarısı kırık. Lastiği kopmuş. Ama sapı hâlâ elde duruyor. Üzerine ince çizgilerle yazılar kazınmış. Okuyamadım. Ama bir çocuk daha bu sapanı tutmuş belli ki. Belki Mahmud’undu, belki Samir’in. Tam o sırada bir gölge yaklaştı. Bir genç. Üzerinde gri bir mont. Omuzunda sırt çantası. Ben ürktüm. Ama o bana gülümsedi. “Sen Yusuf musun? dedi. Başımı salladım. Çantasından küçük bir sprey kutusu çıkardı. Bir de eski bir fotoğraf. Fotoğrafta yıkılmadan önce bizim ev vardı. Kapısının üstüne Arapça yazılmış bir cümle: “Burada hayat direndi.” Genç, duvara döndü ve yazmaya başladı. Büyük harflerle. Ben de izledim. Mavi kalemim cebimdeydi ama ilk kez onu çıkarmak istedim. Belki bir gün ben de duvara yazı yazarım. Belki bir gün bir çocuk beni izler.

O sabah annem bana eski bir şal verdi. “Bugün soğuk,” dedi, “Taş gibi.”  Taş gibi… Artık bazı kelimeler zihnimde başka şeyler çağırıyor. Taş deyinde sadece toprak değil aklıma gelen. Sapan, sokak, barikat, çatık kaşlı askerler…

Bugün mahalledeki çocuklar seslendi. “Yusuf, sen de geliyor musun? Bugün yol kapatacağız!”

Ayaklarım tereddüt etti ama ellerim sıkılıydı. Cebimdeki mavi kalem, elimdeki sapanla birlikte ağır geldi. Ama yürüdüm. Bir duvarın arkasında toplandık. Yaşları benim kadar on-on beş çocuk. Kimisinin elinde taş, kimisinin plastik bidonlar… Yolu tutan askeri aracın sesi yaklaştı. Ben ilk taşı elime aldığımda avucum terledi. Ama sonra herkesin elinde bir taş olduğunu görünce biraz cesaret geldi. Tam o anda, çocuklardan biri “şu ileridekine at!” diye bağırdı. Kafamı kaldırdım, göz göze geldim. O, Samir’di. Küçüklüğümde, mahallede beni diğer büyük çocuklardan koruyan, bana misket oynamayı öğreten Samir Abi’m. Şimdi üstünde üniforma vardı. Sırtında tüfek. Bizim dilimizi unutmuş gibi bakıyordu. Taş elimde ağırlaştı. Ne yapacağımı bilemedim. Attım mı bilmiyorum. Ama taş havaya kalktıysa bile yere sessizce düştü. Koştuk sonra. Çocuklar kahkahalarla kaçtı. Benim içimde yine taş gibi bir şey büyüdü. Samir gözümde hâlâ çocuktu. Ama artık bir duvarın öte yanında duruyordu. Ve o duvarı ben hiç aşamayacak gibiydim.

O gece annem sessizdi. Ben de öyle. Sonra küçük bir teneke kutuyu bana uzattı. İçinde bir zeytin çekirdeği vardı. “Dik bunu” dedi. “Taşını kime fırlattığını bilmeden fırlatma. Unutma, taş sadece taş değildir bu topraklarda, ben buradayım demektir. Zeytin çekirdeğini dik, çünkü zeytin ağacı sabırdır, kök salmaktır. Onlar yıkmak için gelir, ama biz diktiğimiz her ağaçla yeniden doğarız… Diktiğin bir gün büyür, dalları göğe değer, gölgesinde çocukların oynar.”

Zeytin çekirdeğini bahçeye değil, yıkık duvarın dibine diktim. Çünkü burası artık bizim ev değil, hatıraların gömülü olduğu bir yerdi. Ve ben o hatıraların içinde bir filiz yeşersin istedim. Her sabah kalktığımda ilk işim o küçük çukuru sulamak oldu. Küçük bir şişeye doldurduğum sularla…Mahalledeki çocuklar bazen “Boşuna uğraşıyorsun,” dese de ben vazgeçmedim. Çünkü bir şeyin büyümesini beklemek, birinin dönmesini beklemekten daha az acıtıyordu içimi.

Günler geçti. Bazen taşlar havada uçuştu, bazen silah sesleri…Ama bir sabah, tam evin duvar kalıntılarına yaslanmışken, bir ses duydum. Cik. Cik. Bir serçe konmuştu kırık pencerenin kenarına. Ağzında kuru bir ot parçası vardı. Bir…iki…üç kez gidip geldi. Sonra çatının olmayan yerine, üst üste dallar taşımaya başladı. Yuvasını yapıyordu. Bir yuva…Gökyüzünün altında, duvarsız evin üzerine…Sığınağı yoktu ama umudu vardı. Ben de mavi kalemimi çıkardım cebimden. Molozların arasından sağlam kalan küçük bir duvar parçasına eğildim. Ve yazdım:

“Evim yok ama adresim belli: Taşın altında zeytin büyür.”

O an gökyüzüne baktım. Açık ve mavi. Tıpkı kalemim gibi. Ve o gün anladım: Bizim evimizin penceresi yok, ama gökyüzü hâlâ bizim…

 

Yazıyı nasıl buldunuz?

Oy için yıldıza tıkla!

Ortalama Oy / 5. Oy Sayısı

Oyu yok

We are sorry that this post was not useful for you!

Let us improve this post!

Tell us how we can improve this post?

Paylaşarak destek olabilirsiniz!
Previous Post

Keşkeler Geçmişe / Miyase Ören

iremin_kitapdunyasi

iremin_kitapdunyasi

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

No Result
View All Result

Hakkımızda

Kibele Kültür Sanat Logo

Kibele Kültür Sanat

Merhaba sevgili okur.

Mitolojide Tanrıların anası olarak bilinen Tanrıça Kibele’nin anaç, üretken, hayatın devamını sağlayan özelliklerinin uğruna inandık. Ve onun adını kullanıp Kibele Sanat olarak edebiyatta biz de varız dedik. Edindiğimiz misyonla amacımız; bizden önceki kalem ustalarımızın bayrağını, gelecek kuşaklara ulaştırmak. Çünkü edebiyat dünya tarihini içinde barındıran devasa bir ansiklopedidir… Devamını Oku

Arşivler

  • Eylül 2025
  • Ağustos 2025
  • Temmuz 2025
  • Haziran 2025
  • Mayıs 2025
  • Nisan 2025
  • Mart 2025
  • Şubat 2025
  • Ocak 2025
  • Aralık 2024
  • Kasım 2024
  • Ekim 2024
  • Eylül 2024
  • Ağustos 2024
  • Temmuz 2024
  • Haziran 2024
  • Mayıs 2024
  • Nisan 2024
  • Mart 2024
  • Şubat 2024
  • Aralık 2023
  • Eylül 2023
  • Ağustos 2023
  • Temmuz 2023

Kibele Kültür Sanat Logo

Kategoriler

  • Anlatı
  • Araştırma
  • Deneme
  • Genel
  • Hakkımızda
  • İnceleme
  • Kitap İncelemeleri
  • Masal
  • Öykü
  • Roman
  • Röportaj
  • Şiir
  • Sinema
  • Sizden Gelenler
  • Söyleşi
  • Tiyatro
  • Yeni Çıkanlar

Son Yazılar

  • Gökyüzü Bizimdir! / Çilem Kılıç
  • Keşkeler Geçmişe / Miyase Ören
  •   EFLATUN BİR SERGİ
  • Çizgi
  • Kavga / Ahmet Şerif Doğan

Copyright 2023 - 2025 Haziran K İ B E L E Kültür Sanat Dergisi Limited Şirketi All Right Reserved. Developer by Fedora Bilişim Teknolojileri İnternet Danışmanlık Hizmetleri Basım Yayın Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi. Bu sitede yayınlanan ses, görüntü, yazı içeren bilgi ve belge, hiçbir şekilde kullanılamaz, izinsiz kopyalanamaz. Tüm hakları K İ B E L E Kültür Sanat Dergisi Limited Şirketi'ne aittir.

KİBELE Abone
No Result
View All Result
  • Hakkımızda
  • Künye
  • Dergiler
  • Galeri
  • E-Dergi
  • Yazılar
    • Edebiyat
      • Şiir
      • Roman
      • Öykü
      • Deneme
      • İnceleme
      • Anlatı
      • Araştırma
    • Kitaplar
      • Kitap İncelemeleri
      • Yeni Çıkanlar
    • Tiyatro
    • Sinema
  • Yazarlar
  • İletişim
  • Üye Ol

Copyright 2023 - 2025 Haziran K İ B E L E Kültür Sanat Dergisi Limited Şirketi All Right Reserved. Developer by Fedora Bilişim Teknolojileri İnternet Danışmanlık Hizmetleri Basım Yayın Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi. Bu sitede yayınlanan ses, görüntü, yazı içeren bilgi ve belge, hiçbir şekilde kullanılamaz, izinsiz kopyalanamaz. Tüm hakları K İ B E L E Kültür Sanat Dergisi Limited Şirketi'ne aittir.