Erguvanlar mı
Mor salkımlar mı
Menekşeler mi
Hangi mora sakladın hayallerini
Hangi mor seni sardı yatıştırdı
Kalmadı artık o nazik devirler
Bir yandan da isyansız haller
Dokunulmuyor hiçbir şeye
Öylesine akıp gidiyor hayat
Monoton
Hem seslerde
Hem renklerde
Oluyor bitiyor
Aynı uyanışlara
Aynı uyuyuşlar
Anlarım ondan seni
Saklandığın morun içinde
O kadar derinde
O kadar kalmana
Ki
Çıkmaya mana bulamamanı da
Anlıyorum
Bu anlayışlar zaten hep yaratan
İsyansız hallerin kanıksanmıs günlerini
Birileri
Olması gereken gibi yaşıyor
O yaşa geldiğinde o olmalı
Hayatınca şu olmamalıyı
Yaşıyor ve ölüyor
Ardında bıraktıklarına paylaşım kavgaları
Emanet edip
Ölümsüz bir şeyler yapmadan gidiyorlar
Bir mor tene bürünüp
Başka başka çiçekler koyuluyor üstüne
Onlar da birkaç güne
Ya solmaya ya ölüme mahkum
Erguvanlar
Mor salkımlar
Menekşeler
Değiller
Çile çekmeyi normal kabul etmişler
Bu normallikleriyle yaşayıp gider gibi
Bir de kendi yarattıkları masuma
Minik bir bebeğe dahi
Normal çilelerini onurlandırırmış gibi
Çilem ismi de verdiler
Çilem çilem diye bağrına basarak büyüttüler
Sokaklar yürüyen çilelerle doldu
Oysa
Asfalt dökülmüş ve gri kaldırımlarla boyalı o sokaklar
Çilek bahçelerini de barındıran
Kırmızılı yeşilli yerlerdi belki
Ben görmedim
Var oldum olalı
Görmüstür illa birileri
Bayrampaşa’da mor enginarı
Silivrikapı’da yemyeşil marulu
Taptaze mor soğanı
Acı da olsa tatmıştır taze taze
Şimdi sokaklar kırmızıya bürünür gibi olsa da
Duramıyor sabah olana dek kırmızılıklar
Yerlerini griler alıyor yine yeniden
Bir orospunun seher vakti kıpkırmızı rujunu silip
Yeni bir renk ruj sürmesi kadar anca
Kırmızının ömrü sokaklarda şu zamanlar
Ondandır ki
Anlıyorum her defasında
Mor bulunca kaçıp saklanışlarını
Erguvanlar
Mor salkımlar
Menekşeler
Olmasa da sığındığın mor
Nihayetinde ölüm moru değil
Yaşam morcadelesi