Yüreğime nakış nakış işlenen bir hikâyem vardı benim de.
Buram buram umut kokan ve hüzün tarafımı hep taze tutup,
Mutluluğuyla ebedi huzura kavuşturan bir hüzün damlası misali…
Sahi yürekten bir sevgi, yürekten akan bir şiir; kaç bedel ödettirir insana?
Kaç uykusuz geceyi ardında bırakır?
Bir merhabayla kaç hüzün, kulübesini ebedi saadete çevirir?
Hazan değmişti aşka…
Aşk, bir eylül rüzgârı gibi değdi tenime,
Dokunduğunda üşüten, uzaklaştığında yakan…
Gözlerinde gördüğüm bahardı önce,
Sonra anladım, her bahar biz hazan saklar içinde.
Ayrılık, solgun yaprakların vedası gibi.
Zamansız ama kaçınılmaz.
Sessiz ama yere düştüğünde yankılanan
Bir dalın bırakmadığı son yaprak gibi…
Gittikçe uzaklaşıyorum kendimden.
Ve anlıyorum,
Aşka değen her hazan,
Bir ömürlük solgunluk bırakırmış geriye.
Yine de direndim sana, direndim zamana.
Ama rüzgarın hükmü hep bizden büyüktü.
Sevdikçe eksildim, tıpkı günlerin kısaldığı gibi…
Sen uzaklaştıkça mevsimler değişti.
Bir sonbahar akşamıydı gidişin
Gökyüzü sustu, ağaçlar eğildi,
Ve ben
Bir hazan yaprağı gibi savruldum ardından.
Aşk belki de en güzel ölümüydü ruhun.
Ve ayrılık, solmaya yazgılı her çiçeğin kaderi…
Duygu Çilingir
Sosyolog & Uzm. Aile Danışmanı