Çoğu insan kendini çok yetenekli ve keşfedilmemiş bir değer sanma eğilimine sahiptir. Kimse kendini boş cahil, başaramayacak bir yeteneksiz olarak görmek istemez. Lakin, bunların içinde azımsanmayacak kadarımız gerçekten bu düşüncesinde haksız değiller. Belirli bir mesleğe sahip işini gücünü ailesini kurmuş standardını oturtmuş kişilerin içinden biri, şahane bir film izlediğinde ”Ah, o senaryoyu ben de yazabilirdim” diye içinden geçirmiyor mu? Hadi itiraf edin. Saygınlık, şöhret, para hayali ve en önemlisi iç huzurumuza en uygun mesleğin hayalini, hangimiz kurmadı? Aynı kişi fevkalade bir resim gördüğünde, ”Ben bu resmi çizebilir miyim? Acaba, ama hiç denemedim ki ah neden hiç denemedim?” diye içinden geçirdiğini duyar gibiyim. Bir profesör ile karşılaştığında keşke şu yabancı dili halletsem de yüksek lisans yapsam sonrasında hayatımı kökten değiştirebilsem, ama hiç dil kursuna gitmedim ki diye düşünenlerimiz veyahut sokakta gezerken çok güzel bir bendir çalan birini dinlediğinde yine aynı kişi ”Yahu şu bendirden ne olacak, iki tık tık bir ortaya vuruyor acaba bende denesem mi? O kadarda zor görünmüyor” diye içinden geçirecektir. Bir insanın hem müziğe hem resime hem akademik hayata yeteneği olabilir, bu düşünce afaki değil. ”En kötü karar, kararsızlıktan iyidir” sözü bu durum için söylenmiştir. Günlük kararlarımız için söylenmemiştir.
Hayatımızın monotonluğundan şikayet eder ve bir şeyler yapma gereği hissedersek, karar vermek, yapmak istediğimiz hayallerden ya da var olan yeteneklerden birini muhakkak, seçmek zorundayız. Seçipde başlamadığımız her an, yetenekler bizimle didişmeye devam edecektir. Şansımız şanssızlığımız olacaktır. Seçtiğimiz ve gereken ehemmiyeti gösterdiğimiz akademik bir hayatın sonunda doçent, çok saygın bir müzisyen ya da senarist olabiliriz. Lakin bir noktada artık o karar için savaşmak durumundayız. Karar veremezsek bir oraya bir buraya anlamsız ve sonucu bizi doyurmayacak hobiler edinip bir oraya bir buraya savruluruz. Her sabah, yine o en düşük memur pozisyonunda sıkıcı masamızla baş başa kalır yılların hesabını bahanelere ödetmeye çalışırız. Beynimiz her gün bize, hadi yap, hadi başla, hadi artık seç birini şeklinde mesajlar gönderecektir. Ve bir gün 86 yaşında kendimizi bir kuyrukta beklerken bulacak ve o gün ruhumuz bize küsecek, artık bizim için yapılabilecek bir şey olmadığını bize çok derinden hissettirecektir. İşte o zaman ödeyeceğimiz bedel, BİR ÖMÜR olacaktır.