Haziran güneşi o kadar güzel ki… Veneta bu ayı çok seviyor. İlkokulu bitirdi. Önünde babasıyla geçireceği bütün bir yaz var.
Birazdan göle, balık tutmaya gidecekler. Ama önce babası şu lanet çatıyı onarmalı! Çünkü annesi günlerdir adamın başının etini yedi. İkisini bir rahat bırakmıyor. Veneta’ya kalsa onarılacak bir şey yoktu. Yalnızca bir iki tuğla çatlamıştı o kadar. Zaten babası da aynı fikirdeydi.
Bu işin hiç acelesi yoktu…
“Çatı sağlam.”
“Bugün o işi hallediyorsun.”
“İzin günümdeyim Jill. Niçin günün tadını çıkarmıyorsun?”
“Beni umursamıyorsun Jack! Çatı sağlam değil… Anlıyor musun?”
“Lanet olsun!”
“Dikkat et!” diye sesleniyor annesi ve bahçeyi sulamaya devam ediyor.
“Sanki çok umurunda…” diye düşünüyor Veneta. Düşünmekten öte bunu kendi duyabileceği şekilde söylüyor. Öfkeyle bakıyor annesine.
Nefret denilen kavram somutlaşmış karşısında.
“Ölmeli… Artık hayatlarından çıkmalı!”
Az önce çiçeklerin etrafında uçtuktan sonra uzaklaşan dev arının annesini sokmasını nasıl da isterdi…
Veneta öfkeden kararan gözlerini yukarıya çeviriyor ve yüz ifadesi bir anda değişiveriyor. Gözlerinde nefretten eser kalmadı.
“Hadi baba! Bitsin artık, gidelim…”
“Tamam tat…”
Her şey o kadar ani oldu ki, adam büyük bir gürültü ile aşağı düşerken her zaman biricik kızına söylediği o son sözcük çatıda öylece asılı kaldı.
Veneta için zamanın durduğu an. Şok içinde donakalıyor. Yüzü ifadesiz, hiçbir duygu belirtisi yok. O ana dair kafasının içinde canlanan tek şey, babasının yere düştüğü anda çıkardığı tok ses…
“Kapıyı aç Veneta!”
Gece yarısıydı, Veneta yatağın kenarında oturuyordu.
“Kapıyı aç!”
Kalabalığın içinde hızlıca yürürken olduğu gibi kopuk ve anlaşılmazdı kapının ardındaki ses… Kapıyı açmasını isteyen birisi vardı. Veneta’nın içini ürperten şey bu değildi. Onu korkutan sesin tanıdık olmasıydı. Derinden gelen ses aniden yükseldi.
“AÇ DEDİM SANA!”
“Olga.” demişti kadın. Veneta çok iyi hatırlıyordu. Olga… İnsan öldürdüğü birini nasıl unutabilirdi… Şimdi ise intikam zamanıydı. Olga’nın ruhu bulmuştu onu. Belki de yalnız değildi. O, kendisinin canını alırken Margaret de olanı biteni keyifle izleyecek, kıs kıs gülecekti…
Veneta ayağa kalktı. Ne yapmak istediğini bilmiyordu. Kapıya eriştiği zaman ne yapacağını da…
Yavaş iki adımın ardından kapı öyle bir vuruldu ki; Veneta’dan “Ovh!” diye bir ses çıktı. Bu sözcük ağzından bir elektrik akımı, bir yıldırım gibi fırlamıştı.
“Aç!”
“AÇ!”
Korku, uyku tulumu gibi Veneta’nın tüm vücudunu sardı. “Kapı şimdi kırılacak!” diye düşündü. Ama düşündüğü gibi olmadı. Sesler bir anda kesildi.
Birkaç saniye bekleyişin ardından da gitti ve kapıyı açtı. Karşısında kimse yoktu…
*** onuncu bölümün sonu