Bir sese bir nefese tutunur bazen insan. “Olmaz” demeyin, olduranları dinleyin.
Yakınlarınızdaki kalabalık yüzler hayatınızın sıradanlığına bürünür bazen. Size neler söyleyeceklerini bilirsiniz. Hangi mimik ve tonlamalarla söyleyeceklerini bile bilirsiniz hatta. Bakış açıları aynıdır, değişiklik istersiniz. Yüzünüze karşı söyleyemedikleri yerleşir gözlerine, onları da bilir bilmemezliğe gelirsiniz. Bildiğin şeyi bilmiyormuş gibi davranmak can kurtarıcıdır ara sıra.
Diğer yandan sahibinin benini hiç görmediğiniz bir ses olur. Eskilerin mektup arkadaşlığı gibi aslında “ ses arkadaşlığı”. Sesdaşlık. O sesdaşınla konuşurken doğru yerde almadığı bir nefes bile bir anlam kazanır. Konuşmanın ritmi ve tonlamaları adeta karaktere bürünür. Bir de mesajlaşmalar olur. Mesajlardaki cümle kullanımı, cümlelerin paragraf mı yoksa cümle halinde mi yazıldığı, nokta virgül kullanımı karakter analizi yaptırtmaya başlar insana.
Yazılan mesajlara cevap verme hızı ilk başlarda hızlı olur, önceliktir ve daha çabuk cevap verilir. Beğenilen müzikler ve komik bağlantı paylaşımlarıyla herkes kendi tarzını tanıtır. Sonra zamanla birbirini tanıdıkça yazışmalar seyrelir. İki taraf da birbirinin hayatını öğrenmiştir. Düzen içerisindeki karşı taraftaki yerini bilir ve sesdaşını kendi düzeninin içine yerleştirir.
Bazı sesdaşlar hayatları boyunca hiç karşılaşmazlar, aynı mektup arkadaşları gibi. En yakınlarında çok daha fazla birbirlerinin hayatındayken, bir yandan aslında hayat dışı varlıklardır, rüya gibilerdir hatta. Her an alınganlıktan veya yanlış anlaşılmadan dolayı kaybedilmeye de müsaittirler. Çünkü zaten bir yandan yokturlar.
Ben severim sesdaşlarımı. Kimisi gülüş olur yüzüme. Kimisi bir çiçek olur durur hayatımda güzelliğiyle sessizce. Durdukları yerden memnun her iki taraf da hayatına devam eder rüyaları son bulana dek.
Rüyalar gerçek olmadıkça aslında var olsalar da yokturlar.