İlkokuldan sonra başlayan ciddi eğitim maratonunu, ülkenin hatırı sayılır bir üniversitesinden mezun olarak tamamlamıştı. 6 aylık evde pineklemesi neticesinde ve ülkenin de derin bir krizde olması sebebi ile askerlik hizmetini aradan çıkarmaya karar vermişti. Tabii bu kararı vermesinde 43 bin TL’lik bedelli askerlik parasını bulamaması da büyük bir etkendi. Sonrasında askerliğini tamamlamış bir genç olarak hayatının ilk büyük fırsatını yakaladı. Kurumsal bir firmada beyaz yaka olarak, mezun olduğu bölüme çok uzak olmayacak bir meslekte iş başı yapacaktı. Yurt dışında yaşamanın zorluklarından ve aile özleminden dolayı ya bu işe tutunacaktı ya da uluslararası bir hamburger firmasında patates kızartacaktı.
İşe yeni başlamış her beyaz yakalı, ilk iş gününde doğal olarak özlük işlerini halletmek üzere İnsan Kaynakları (İK) departmanına gider ve evraklarını verir. O da istenilen evraklar mailinin çıktısını almış ve tüm aldığı evraklar tamamlandıkça üzerlerini çizmişti. İlk iş gününde evraklarını teslim etmek için IK departmanına gittiğinde son olarak İK’cı personel ile servis güzergahı hakkında konuşmuş ve hangi servise bineceğine karar vermişlerdi. İK uzmanı servis numarasını söyledikten sonra tüm IK departmanı çalışanlarının birbirlerine bakıp tedirgin bakışlar atmaları dikkatinden kaçmamıştı. İlginç bir durum olduğu ortadaydı ama uyumsuz biri imajı çizmemek adına hiç ses çıkarmamanın en iyisi olduğunu düşündü.
Masasına döndüğünde, ilk günü olması sebebi ile mesai arkadaşları ona çok iş vermemişlerdi. Arada geçen kısa sohbetlerin birinde, hangi servise bineceğini sordular. IK departmanında yaşananlardan sonra yüzü kızarık bir şekilde cevapladı. Departman arkadaşlarından biri “ben de o servisteyim” deyince biraz olsun rahatlamıştı. Onunla servis saatleri ve servis hakkında konuşmaya başladılar. Servis arkadaşı, her şeyden önemlisi kesinlikle serviste sakız çiğnememesi gerektiğini, şoförün buna çok kızdığını hatta tiki olduğunu, bir keresinde sadece sakız sözünden dolayı kaza yaptıklarını söyledi.
Akşam mesai bitiminde servis arkadaşıyla servise doğru yürürken o sırada sabahtan beri sigara içemediği için aklına geldi. Arkadaşını samimi bulmuştu ve ona bakkala gidip sigara alacağını söyledi. Bunun üzerine mesai arkadaşı servisin yerini tarif etti ve ayrıldılar.
Sabahtan beri harman olduğu için hızlı hareketlerle bakkala girdi ve sigarasını aldı. Para üstünü beklerken bakkal para üstü yerine oradan sakız almasını söyledi. O da sakızı alıp bakkaldan çıktı. Sigarasını içtikten sonra, servise binmeden önce ağzının sigara kokmaması için sakızı ağzına attı. Öğlenki uyarıyı çoktan unutmuştu.
Servise adımını atar atmaz sakız konusu aklına geldi ve sakızı çiğnemeyi bırakıp ağzında saklamaya karar verdi. Mesai arkadaşı, onu servistekilerle tanıştırdı ve servistekiler çok candan bir şekilde sorular sormaya başladı. Nerede oturduğunu, daha önce nerede çalıştığını, evli mi değil mi, hangi takımlı filan… Birini cevaplamadan diğer sorular geliyordu. Bitmek bilmeyen bir soru yağmuruna tutulmuştu. Sanki büyük bir takıma yeni transfer olmuş bir futbolcu gibi hissetti kendini.
Bu arada servis çoktan hareket etmişti. Bir yandan cevap veriyordu diğer yandan ise sakızı saklamak için ağzını saçma sapan şekillere sokuyordu. Artık sakızı çıkarıp kurtulmak istiyordu. Soru yağmurunun yavaş yavaş durulduğu anda, sakızı ağzından çıkardı ve avucunun içinde saklamaya başladı. O sırada departman arkadaşı durağına gelmişti ve ayağa kalkıp “yarın görüşürüz” demek için elini uzatmıştı. Arkadaşı sağ elini uzatınca sakızı sağ elinden sol eline almak zorunda kalmış ve elini silmeye zamanı kalmadığı için ıslak ıslak arkadaşının elini sıkmak zorunda kalmıştı. Arkadaşı bu durumdan rahatsız olup elini kokladı ve “Sen nasıl terliyorsun ya, çilek mi terliyorsun?” dedi. O da cevap veremeyip bocaladı. Arkadaşı gıcık gıcık bakarak servisten indi. Peri masalı sanki sona ermekteydi.
Bir sonraki durakta inen de yine elini sıkmak istedi. Bunun böyle gidemeyeceğinden emin olup sakızdan kurtulmak için koltuğun altına yapıştırmayı düşündü. Çaktırmadan çorabını düzeltir gibi yaparken sakızı koltuğa çapıştırmaya çalıştı fakat sakız koltuk yerine yandaki ısıtıcılara yapıştırdı. Neyse ki kimse fark etmemişti. Ara sıra sakızı kontrol ediyordu ve maalesef sakız kaloriferin sıcaklığından erimeye başlamıştı. Serviste çok pis bir koku oluşmuş ve servistekiler durumdan kıllanmıştı. Aralarında küflenmiş çilek gibi kokmaya başlandığını söyleyenler olmuştu. Bu arada ineceği durağa çok az kalmıştı. Sakızı bir şekilde oradan alması gerekiyordu. Aksi halde indikten sonra kontrol edilince direkt ondan kaynaklandığı anlaşılacaklardı. Son olarak aklına ayakkabısının altına yapıştırmak geldi ve var gücüyle sakızı ayağının altında sıkıştırdı. O sırada hayvan gibi ses çıktı ve kalorifer borusu gibi şey göçtü. Servisteki herkes ve hatta şoför bile ona baktı; fakat o hiçbir şey olmamış gibi dışarı bakmaktaydı. Herkes söylenmeye başlamıştı.
Servisin kıdemli olanları ve doğal hakları olarak arkada oturanlar artık iyiden iyiye “Nasıl insanlar var ya” gibi cümleler kurmaya başlamıştı.
Durağına geldiğinde ayağa kalktı ve çaktırmadan sakızın ayağına yapışıp yapışmadığını kontrol etti. Sakız ayağına yapışmıştı yapışmasına ama adım attıkça pembe pembe uzuyordu. Haliyle sakız her yere bulaşmıştı. Hatta daha da beteri; iki yanındakinin üzerinden ayağını atmak zorunda kaldığı anda ayağındakilerden bir kısmı kadının eteğine ince bir hat halinde yapışmıştı.
Kadının “Ay bu ne, eteğim gitti” isyanının üzerine, şoför de en sonunda dayanamadı ve “Kardeşim nerede yaşıyorsun? Ne biçim insanlarsınız ya! Servisin içine ettin ilk gününde. Bir de sakız çiğnemişsin yere atmışsın. Dua et ki Hayri Abi bugün izinli, o kullansaydı hepiniz ölürdü” diyerek söylendi.
Son kez şoförün yüzüne bakan 1 günlük beyaz yakalı delikanlı ise “Yarın sabah ben yokum ağabey, iyi akşamlar” diyerek servisten indi.
Eve 5 dakikalık yürüme mesafesinde ise hamburgerci firmaların listesini kafasında hesaplamaya çoktan başlamıştı bile!