İnsanlar bilirim içlerinde binbir kopya barındıran kendilerinden,
Her birinin dilinde aynı sözler dönüp duruyor tahıl öğüten değirmen misali,
Herkes şikayet ediyor samimiyetsiz toplumlardan,
O toplumların bir parçası değillermişçesine,
“ Elim Sende” oynamayı iyi biliriz, “ Saklambaç” oynamayı bildiğimiz kadar.
Herkes saklıyor kendini kendinde ve hiç kimse açığa çıkmıyor yaldızlı gecelerde.
Zaten fareler de ondan azalmadı mı?
Bize dokunmayıp bin yıl saltanatını ilan eden yılanlardan…
Sahi kimdik biz?
Hangi kopyamız yaptırıyordu bize bunları?
Bu arada “ Yakartop” oynamayı sevdiğimizden de söz etmiş miydim?
O zaman tüm kopyalarımız ortaya…
Biri bu işten sorumludur mutlaka.
Mütemadiyen sürecek olan bu duruşma, korkaklığın tortusudur.
Ve cesaret, korkaklığın kucağına atılmış bir bebek…
Daha ne kadar ağlayacak mama alması için?
Daha ne kadar sabredecek makyajsız gerçeklikle tanışabilmek için?
Derken mahkum edilmiş bir kopyanın sesi uğulduyor kulaklarımda.
“ Yakalanmayan suçlulara görünmezlik pelerini giydirip onlara suçsuz etiketi veriyorsunuz !” diyerek veryansın ediyor bana.
Sonra frontal lobumda sualler kol geziyor peşi sıra.
Dışarıdaki asıl suçlular gökyüzünü seyreder de içerideki masumlar kendilerine düş mavisinden geceler mi boyar?