Gerçek Dünyanın Gölgesinde / Duygu Çilingir

Zaman…

Akıl almaz bir sessizliğe bürünür; hayatın en önemli duraklarını teğet geçerek… Hiç yaşamamış, anlamlı olan bir şeye hiç dokunmamış gibi bir hayat, gündelik hazların peşinden koşarak, anlamsız hedefler için çabalayarak, çeşitli anlamsızlık acısını çeşitli uyuşturucularla bastırarak, sahte maskelerin ardında bir kimlikle yaşayarak, aslında hiçbir zaman kendi olmayarak, gerçekten uğruna yaşayabileceği ve uğruna yaşamayı feda edebileceği bir şeye sahip olmayarak, yaşamın güzelliğini tam anlamıyla bir defa olsun bile tadamadan… Hiç yaşanmamış gibi… Bu dünya üzerinde hiç var olmamış gibi… Bir iz bırakmadan, anlatılmaya değer bir hikâyesi olmadan, bir insanın gönlüne dokunmadan, inandığı şeyleri hiç sorgulamadan… Başka insanlardan alıp içselleştirdiği düşüncelerin kendisinin olduğunu zannederek… Çeşitli kalıpların, ezber söylemlerin, birkaç sloganın dar çerçevesi içinde bir hayat yaşayarak… Bütün bunlara rağmen yaşamaya dair, sevmeye, aşka, zorluklara dair büyük sözler ederek. Hakkında hiçbir fikir sahibi olmadığı nice acı varken bazen çektiği küçük acıların en büyük acılar olduğunu düşünerek… En yakınındaki insanın dünyasına duyarsız, yüzeysel ilişkiler kurarak… Arkasında nice kırık kalp ve mahsun gönül bırakarak…

Hoyratça gönül yıkarak kurulan kurmaca bir dünyada zamanla neler öğreniyoruz?

Zaman, kimi zaman ders veren bir öğretmen, bazen iyileştiren acı bir ilaç, kimi vakit de anlamlandıramadığımız şeyleri yorumlayandır bizim için. Bazen onu akıp giden bir nehre, bazen tükenmekte olan bir hazineye benzetiriz. Bazen de bize hakikati gösteren bir bilge olur. Kimi zaman da en güzel şeylerimizi çalan hırsız… O kadar önemlidir ki bizim için; onu benzetemediğimiz az şey kalmıştır belki de. Bazen ondan şikâyet ederiz, bazen de dertlerimizin yegâne çaresi olarak biliriz onu. Zamana ilişkin acı tesadüflerimiz de, onun teselli ediciliğine ve en iyi çare olduğuna ilişkin inanışlarımız da türkülere, şiirlere ve romanlara konu olur. Ama zamanın içinde olduğumuz için onunla ilişkimiz her an devam eder ve her şeye rağmen çok şey öğretir bize zaman.

Dünya zamanla gözümüze sadece ilkbaharın ve yazın güzel günlerinin keyfini çıkardığımız bir yer değil, son baharın hüznünden ve kışının fırtınalarından da etkilendiğimiz bir yer olarak görünmeye başlar. Gecenin ardından gündüzün, gündüzün ardından tekrar gecenin geldiği ve bu ritmin sürekli devam ettiği bir yer. Hayat yolculuğunda yol arkadaşlarını belirlemede daha seçici olmayı öğreniyor insan mesela… Kimlerle yola çıkıp, kimlerle yola çıkılamayacağını… Kimlerin yarı yolda yalnız bırakılabileceğini, kimlerin yolculuk sırasında ihanet edebileceğini, kimlerin zamanla küçük menfaatlerden dolayı yolunu değiştirebileceğini öğreniyor. Her şeye rağmen yine de zamanla insan sarrafı olmadığını anlıyor. Yarı yolda terk edebileceğini, en güvendiği insanların bu güvenini bir gün boşa çıkarabileceğini kabulleniyor. Giderek insanlara, olaylara ve belirsizliklere tahammül etme becerisi geliştiriyor insan. Bir dönem asla katlanamayacağını düşündüğü zorluklara katlanmaya alışıyor. Tahammül sınırları genişliyor giderek. Küçük şeyleri daha az dert edinmeye, zorluklar karşısında anlamsız şikâyetleri ve çırpınışları terk etmeyi, değiştiremeyeceği şeyleri daha kolay kabullenmeye, belirsizlikler karşısında sabır içinde beklemeyi, insanların değiştiremeyeceği alışkanlıklarını görmezden gelmeye başlıyor zamanla insan. Hayatı huzurlu şekilde yaşamaya başladığını fark ediyor.

Yaşama sanatında ustalaşırken kendini kandırmasının yeni yollarını öğreniyor insan. Kendini oyalamayı, kendini gerçekçi olmayan beklentiler içinde tutmayı, sorumluluklardan kaçışına bahaneler üretmeyi, değer verdiği ve sevdiği insanların canını acıtacak tutumlarını istediği gibi yorumlamayı ve yaşadığı bazı şeyler karşısında kendine sahte teselliler üretmeyi öğreniyor. Kötülerden korunmanın yolları üzerine düşünmeye başlıyor bir süre sonra… Dünyayı güzelleştiren iyi insanların her yerde olduklarını ama genelde sessiz bir yaşam sürdüklerini fark ediyor insan. Dünyanın olup biten zorluklarına rağmen onun daha iyi bir yer haline getirmenin çabası içinde olduklarını, her tarafı kaplamaya başlayan karanlığa inat bir mum yakarak da olsa aydınlık için mücadele ettiklerini görüyor. Dünyanın kıyıda köşede kalmış iyi insanların küçük ve samimi iyiliklerden dolayı dönmeye devam ettiğini düşünmeye başlıyor.

Ve en önemlisi…

Öğrenmesi gereken daha çok şeyin olduğunu fark ediyor insan zaman geçtikçe ve büyüdükçe. Deneyim kazanma serüveninin hiç bitmeyeceğini anlıyor. Zamanın, onun ruhunu doğru okumayı bilenler için iyi bir öğretmen ve onu doğru yorumlayanlar için iyi bir yer, hatta cennet olduğunu öğreniyor insan zamanla…

DUYGU ÇİLİNGİR

Sosyolog & Uzm. Aile Danışmanı

Psikoloji Bilim Uzmanı

Loading

Yazıyı nasıl buldunuz?

Oy için yıldıza tıkla!

Ortalama Oy / 5. Oy Sayısı

Oyu yok

We are sorry that this post was not useful for you!

Let us improve this post!

Tell us how we can improve this post?

Paylaşarak destek olabilirsiniz!
Duygu Çilingir 08.06.1986 günü, İstanbul'da Polat ailesinin ilk çocuğu olarak dedeli-babaanneli bir evde dünyaya geldim. Daha küçük yaşlarda yazmanın benim için ne kadar etkili bir terapi olduğunu fark ettim ve ufak denemelerimi sadece kendimde sakladım. Evli ve iki çocuk annesiyim. Eğitim hayatımın lise sürecin de, dedemin de teşvikiyle tiyatroya gönül verdim, iki buçuk yıl kadar oyunculuk yaptım ve yine dedemin teşvikiyle piyano ve bale dersleri aldım. Ticaret lisesini bitirdikten sonra ilk lisansım olan Bilgisayarlı Muhasebe bölümünden mezun oldum. 2007 yılı hayatımın en büyük şansıydı; güzel bir evlilik yaptım. Her insanın gerçek sabahı, içinde doğan güneşle başlarmış. Şimdilerde hayatımın en sakin, en oturmuş, en huzurlu yaşlarındayım. Kendime ve ruhsal bütünlüğüme sahip çıkıp olabildiklerim ve olamadıklarımla birlikte yolu yarılırken; yaşlanmak değil, yaşayarak güzelleşmek istiyorum. Bu inanılmaz yolculuğun sonunda, beni buraya sorunsuz bir şekilde getiren hayatımdaki her an için minnetarım. Akademik yolculuğumda içimdeki çocuğu yok etmeden, hem çocuklarımla büyüyüp hem de ikinci lisansım olan Sosyoloji bölümünü yüksek onur belgesiyle bitirdim. Takip eden süreçte Aile Danışmanlığı uzmanlığımı aldım ve bunu yüksek lisans Psikoloji bölümü; Çift ve Evlilik Terapileri teziyle taçlandırarak hem kendime yolculukta hem de insan doğasına yolculıkta gelişme fırsatı yakaladım. Bunu takip eden eğitim sürecinde çift ve evlilik terapileri, duygu odaklı şema terapi, umut odaklı evlilik terapisi, boşanma terapisi, ilişki danışmanlığı, bilişsel davranışçı terapi, kısa süreli çözüm odaklı terapi, çocuk ve ergen danışmanlığı, oyun ve masal terapisi, emdr terapi, zor çiftlerle (borderline) evlilik terapisi, aldatma ve sadakatsizlik, tüp bebek sürecindeki çiftlerle evlilik terapisi, ölüm ve yas psikolojisi eğitimleri vb. eğitimlerimi tamamladım. Kuruculuğunu üstlendiğim Mimaroba Danışmanlık ta alanında uzmanlaşmış bir kadro ile danışanlarımın kendilerini ve içsel yaşam güçlerini keşfetme yolculuklarında çözüm odaklı, etik ilkelere bağlı ve gizlilik prensibi içerisinde insan ilişkilerine gönül vermiş biri olarak çalışmalarımı sürdürmekteyim. Büyümeye, dönüşüme niyet etmiş herkesin yoluna canı gönülden eşlik etmek umuduyla...
Yazı oluşturuldu 5

Bir yanıt yazın

Benzer yazılar

Aramak istediğinizi üstte yazmaya başlayın ve aramak için enter tuşuna basın. İptal için ESC tuşuna basın.

Üste dön