Ne çok sözüm var kendime. Ne söylemekle bitiyor, ne yazmakla. Ama ne yazarsam yazayım, en çok( Gendüme) dosyasına koymak için yazdıklarımı seviyorum. O satırlarda en çok kendimi dövüyorum döne döne. Acımak yok, iltimas yok, hayal yok, manipüle etmek hiç yok! Gerçeğin en saf, en katıksız, en süzme hali. Ayna bile yalan söyler insana. Olduğundan farklı gösterir çok kez. Ama yüreğin ve beynin elele verip kendini oturtunca sanık sandalyesine; biri sussa diğeri konuşur. İşin kötüsü; ikinci bir beynin ve yüreğin yoktur seni savunacak. Öyle cıscıbıl kalıverirsin kendi karşında.
Örneğin bugün ne yaşadıysam, yazayım da göreyim gendimi perdesiz.
Gece, sekiz saat uyumak için yatıp tam dört kez sıçrayarak kalktığımı anlatmasam olmaz mesela. İki kalkışta bok, birinde kusmuk temizlediğimi, dördüncüde kanserle savaşan kızıma su içirdiğimi söylemeden nasıl geçeyim? Aslında bu gece daha önceki iki geceden çok daha rahat geçti. Buna annelik diyorlar! Doğurup büyüttün sandığın zor yılların sonunda, devam eden ve hiç bitmeyecek olan annelik. Yaş 78 ; kız gelmiş 54 yaşına, anne olmuş, yetmemiş anneanne olmuş ve ben hala annelik sorumluluğundan kurtulamamışım. Ortada ciddi bir hastalık var . Bu hesaplara girmek çok ayıp. YAPILMASI GEREKEN NEYSE , EŞŞEK GİBİ YAPACAKSIN! Hakkında kanun yok. Yapmazsan da cezası yok! Ama sen bu sorumluluğu gebere zıbara yapacaksın! Gönüllü olacaksın, burnunu kıvırmayacaksın , omuz silkmeyeceksin… İçinde isyan olsa da, her türlü küfür dilinin ucundan damlamaya çalışsa da yapacaksın!
Sabah , gün ağarmış gecenin yorgunluğu iyice basmış üzerime , göz kapaklarım birbirine kaynamış sanki! Bir çığlık; (ANNE! Çabuk ambulans çağır. Ben çok kötüyüm! )Fırlıyorum rastgele bir yöne. Kafamın içinde davullar patlıyor. Önce şekerini ,sonra tansiyonunu ölçmeliyim diyorum. İtiraz ediyor, bu başka kötü halmiş. Ben yine de ölçüyorum . Şeker 118 Tansiyon11/ 6 ikisi de gayet iyi. Görünürde bir anormallık de yok. Meğer tüm gündüz uyuduğu için uykuyu almış. Artık uyuyamayınca ; düşünmüş düşünmüş… Amacı hastaneye gidip daha hızlı toparlanmakmış. Beni düşünecek hali yok ya! Ben o telaşla fırlayıp fenalaşınca, tansiyonum 17/ 10 kalp atışım 180 olunca ( Acele etme, düzelince gideriz.) diyor.
Hay ben, bu anneliğin taa ortasına! Sonra pişmanlık duyup uzunca bir süre dinlenmeme izin verir sanıyorum…Ne gezer? her 15, 20 dakikada bir yastığını düzeltiyorum, sağa sola çeviriyorum, yorganını bir örtüp, bir açıyorum, su içiriyorum. Hepsi helal olsun elbette !Ama birkaç yıl öncesinde ben yorgan döşek yatarken kapıyı çarpıp gezmeye gittiğini, kimse için konforundan vazgeçmeyeceğini söyleyişini hatırlamasam olmaz mı?
Şeytanın işi yok ya; beni dürtüyor. Dürterken de onu maşa olarak kullanıyor. İnsan ağır hasta olunca inler, bir sürü şikayeti vardır. Uçan kuştan medet umar değil mi? Bizimki farklı, kimseye eyvallahı yok! Ayakta duramıyor, yürüyemiyor, konuşamıyor ama planlar yapıyor, herkese görev dağıtıyor. Doktorla, hemşireyle çatır çatır kavga ediyor. Elinde enjektörle başına dikilen hemşireyle kavga edilir mi yaaa? Popoma az sonra o öfkeyle iğneyi cort diye batırır demiyor. Bu doktor, yarın viziteye çıktığında benim odamın önünden transit geçer benimle ilgilenmez demiyor. Vallahi de billahi de demiyor. Ben kaş göz işareti yapıyor, aman kusura bakmayın demeye getiriyorum. Gözünden kaçmıyor, bir fırça da bana çekiyor…
Ama nasıl kızıyorum anlatamam. Zaten yanımda da olsanız anlayamazsınız kızgınlığımı. Yüzümde mahçup bir gülümseme, en kısık sesim, yumuşacık hareketlerimle elini tutuyor başını okşuyorum. Buna annelik diyorlar. Çocuğun yetmiş yaşına da gelse; o hiç bitmeyen annelik! Ta ortasına tükürdüğüm annelik!
Bu şartlarda yazı yazan , deli kadının akıllı kızı olacak değil ya!
ULVİYE KARA AKCOŞ