Fıskiye
Beyin zor zamanları büyük bir özenle sakladığında, özellikle yakın ilişkiler bu durumdan olumsuz yönde etkileniyor. Yıllar öncesinde yaşanan bir olay en ince ayrıntısına kadar hatırlanıp hissedilebiliyor. Bazen, “Üç yıl önce de böyle olmuştu, yine böyle kaba davranmıştın…” ya da “Beş yıl önce tatile gittiğimizde de aynısını yapmıştın, kendinden başka kimseyi düşündüğün yok…” gibi ifadeler sinirli patlamalarla dudaklardan döküldüğünde, bugün darmadağın olabiliyor.
Bu patlamaların en önemli sebepleri nelerdir sizce? Onaylanma ihtiyacı ve aidiyet isteği nedeniyle kişinin kendinden vazgeçmiş olması, başkalarının verdikleriyle yetinmesi, ötekinin gölgesinde yaşayıp birey olamaması, bastırılmış benlikler, doğruların dayatılması sonucu oluşan çatışmalar… Bence, canımızı acıtan bir olay yaşandığında veya söz söylendiğinde net bir tepki vermezsek, acı dinmeyebilir. Böyle bir olay özellikle ilk kez olduğunda tepkisiz kalırsak, tekrar aynısını yaşayabiliriz. Susmayı seçtiğimizde, içimiz ne kadar susuyor ki zaten? Biriktirdiklerimiz âdeta bir fıskiyeden taşarcasına yıllar sonra aniden zalimce dökülüyorlar. Her ne kadar bazen susmak gerekse de haddinden fazla sessiz kalmak uzun vadede hazmedemeyeceğimiz bir tutum olarak bizi yorabilir. Karşımızdaki kişi patlama ânında genellikle hiçbir şey anlamaz. “Ne oldu ki? Bu, incir çekirdeğini bile doldurmaz! Niye bu kadar sinirlendin?” Böylesine yüzeysel yorumlarda bulunabilir hatta ilişkiyi sonlandırabilir. Oysa tepkimiz sadece o âna ait değildir aslında, kızgınlıkları, incinmeleri zamanında ifade edemediğimiz ya da ifade etmeyi seçmediğimiz için yüreğimize söz geçiremeyiz artık. Kızdığımızda, üzüldüğümüzde bunu açıkça uygun bir dille ortaya koyabilsek, kendimizi huzurlu hissedebileceğimize inanıyorum. Tabii aynı fırsatı yol arkadaşımıza ve hayatımızdaki tüm insanlara da vermeliyiz, tutarlılık adına.
Dag Solstad’ın Mahcubiyet ve Haysiyet adlı dönüşüm romanı görüntüde ince ama inanılmaz yoğun. Öğretmen olan başkahramanın öğrencileri anlatışı sanırım aynı meslekten olduğumdan ötürü beni gerçekten etkiledi, gözlemleri olağanüstü. Ellili yaşlarda eviyle okul arasında gidip gelerek sıradan ve kendi seçmediği bir hayat yaşayan Elias Rukla, yıllardır içinde bastırdıklarını artık taşıyamaz hâle gelmiştir, özgüven eksikliği nedeniyle biriktirdiklerinin birdenbire taşması sonucu evliliğini, eski dostunu, içinde yaşadığı toplumu sorgulamaya başlar. Kitabın kapağındaki parçalanmış şemsiye, korunmayı ortadan kaldıran edebiyat öğretmeninin kendi yaşamı üstünde tepinmesini anlatır. O kibar insan bahçede şemsiyesini parçalarken kendisini şaşkınlıkla izleyen öğrencilere küfreder. Sorgulama arttıkça, onu gerçek anlamda önemsemeyen karısını, üvey kızını nasıl taşıdığını, eski dostu tarafından kullanılmasına nasıl izin verdiğini de kendisine itiraf eder. Elias, tepkisizliğinin sonucunda ödediği bedelleri artık ödememeye karar verir, geri dönüşü olmayan bir yol açılır önünde.
Verilmeyen karşılıkların sevgisizlik yaratabileceği üzücü durumları ancak kendine güvenen, özgür benlikler haklı tepkilerini doğru bir tavırla göstererek değiştirebilirler. Kendiniz olabilme cesaretini gösterebilmenizi dilerim.
Yıllardır içinizde biriktirdikleriniz bugünü nasıl etkiliyor?