EMLAKÇI HÜSMEN
Kısa boylu, koca göbekli, pos bıyıklı, kel bir adamdı Hüsmen.
Az serseri, biraz yalancı, olabildiğince namussuz olan Hüsmen ne yapar eder, mezbelelik evleri neredeyse konak diye zavallılara kakalardı. Şaşarım, insanlar da buna kanardı ya. Ne diyeyim?
Hüsmen:
-Bak abiciğim. Sen şimdi bin liraya bir ev aldın. Misal bu ev olsun. İçini, dışını, sıvasına, boyasına ettin mi beş yüz masraf? Sonra da satarsın beş bine villa niyetine. Al sana gani gani lira. Zenginliğin reçetesini isteyene yazarım. İşine gelirse diyerek ev almak aklının ucundan bile geçmeyenlere okuturdu bu evleri.
Bu satışlardan köşeyi dönmüştü Hüsmen. Yurt içi, yurt dışı bankalar onun liralarıyla doluydu. Yükünü yığan adamın tek bir işi kalmıştı. Yurt dışına kaçmak…
Biliyordu sattığı evlerin yakında dökülmeye başlayacağını. Onun için bir an önce aklındakini yapmalıydı.
Maalesef kaçmaya fırsat bulamadan evler dökülmeye başladı. Alıcılar kapıya dayandı.
Bu manzara karşısında pişmiş kelle gibi sırıtan, üstüne haklı çıkmaya çalışan Hüsmen:
-Almasaydınız kardeşim. Ben size zorla mal satmadım. Hepsini göre göre aldınız. Şimdi suçlusu ben oldum. Diyerek insanların sinirlerini yerinden zıplattı.
Mahkemeye vermekle yetinecek alıcılar, zıvanadan çıkmış, şimdi Hüsmen’in canını istiyorlardı.
Onu öfkeli kalabalığın elinden polis bile alamadı. En sonunda yalvar yakar, ne kadar birikimi varsa mağdurlara dağıttı.
Üstüne bir de on yıla yakın hapiste yattı.