Elimde uzun süredir düşüremediğim Türkiye’nin en önemli
felsefecilerinden saydığım Fatmagül Berktay’ın Düşünme Etiği
adlı kitabı var. Fatmagül Berktay yılların birikimini adeta
zihninde süzerek bir araya toplamış.
Berktay kitabı yazmasındaki amaçları sıralarken şu notu
düşer; kişi kendini dünyadaki yerini kaybetmiş gibi
hissettiğinde şairlerde, düşünürlerde, kitaplarda bir sığınak
arar, yersiz yurtsuzluk duygusuyla baş edebilmek için. Yıllardır
tarihin, teorinin şairlerin peşinde koşmam sanıyorum bu
yüzden. Hele son yıllarda iyice karanlıklaştığını gördüğüm bir
dünyada giderek fazla politika teorisi ile özel olarak da
Hannah Arendt’in politika teorisi ile uğraşmamın nedeni de
bu.
Kitap için Hannah Arendt üzerine bir deneme denilebilir.
Hannah Arendt özellikle Nazi trajedisini, vicdandan azade olan
insanın gözüne sokan ünlü Alman filozofudur.
Hannah Arendt’in kitaplarını okurken hep şunu düşünürüm;
Hitler’e omuz veren Martin Heidegger ve Friedrich Nietzsche
gibi mutlak güce biat edenlerin yanında Hannah Arendt
yeryüzünün meleğidir.
Arendt Holokost soykırımı üzerine yoğunlaşırken, felsefesini
düşünce ve insanın anlam arayışına yoğunlaştırır. Karanlık
Zamanlarda Yaşayanlar’da trajedi ve soykırım karşısında
insan zihninin meşgul olduğu kuyulara iner.O karanlık kuyularda otorite ve mutlak güç karşısındaki insanın ‘’korku ve cesaret haritası’’nı çıkarır; ’’dünyayı, mutlaklara uyma
zorunluluğunu reddederek ve ilkeleri, olguları ya da fikirleri
değil, örnek almak istediğimiz ve birlikte olmak istediğimiz
insanları seçerek insanileştiririz’’ saptaması ile ne yapmak
istediği somutlaştırır.
Düşünme Etiği’ni okurken 2021 yılının Haziran ayında
İstanbul’da yapılan ve polisin her zamanki gibi sert bir şekilde
müdahale ettiği 19.Onur Yürüyüşü’ne katılan KAOS GEL
kurucularından Yasemin Öz’ün sözlerinden yapılan ve bu
yazının başlığına konu olan bir alıntısını yeri gelmişken burada
aktarmadan geçmek olmaz. Yasemin Öz,belkide şu günlerde
otoriter bir yapıdan faşizme evrilen siyasi iktidara karşı bir
uyarı yapmış. ’Cesaret duymadığımız bir dünyada bizi
süpürüyorlar. Cesur olmak zorunda kalınmayan bir dünya,
korku duymak ve bastırmak zorunda olunmayan bir dünya
için yürüyoruz.’’ Ve devam ediyor, ’neyse ki beraber
korkuyoruz’’
Hannah Arendt da korku ve vicdan arasında sayısız köprü
kurar. Vicdan ne Batı Hıristiyan geleneğindeki gibi ‘’tanrının
içimizdeki sesi’’ni ne de modern psikolojide çoğunlukla
kullanıldığı gibi bir suçluluk duygusu değildir.O ahlaki
duyguların nedenlerini aramakla değil, dünyevi ahlaki ilkeler
bulmakla ilgilidir.(Geşmiş ve Gelecek Arasında.H.Arendt)
Vicdan ve cesareti gün ortasında fenerle aradığımız şu
günlerde Hannah Arendt’inşu analizi, ‘’hakikati zihinle görmek’’ bakımında oldukça önemli;Nazizme, Stalinizme karşı durabilmiş insanlar aşkın/dinsel mutlak ilkelere inanmadıkları
halde ahlaki duruşları koruyabilmişlerdir çünkü bunlar
olmadığı zaman da insanlar ahlaki seçimler yaparlar ve
bunları meşrulaştıracak gerekçelere, ilkelere sahip olurlar.
Nitekim işbirlikçi yapmayıp direnenler ‘’vicdan’’larına uyarken
belirli ahlaki ilkeler onlara apaçık göründüğü için öyle yaptılar,
mutlaklara uydukları için değil.
Yahudi soykırımı karşısında kıta Avrupa’sının iyi bir sınav
vermediği konusunda Hannah Arendt’ın deşifre ettiği en
önemli yazarlardan birisi de Stefan Zweig’tir. Yaşamı boyunca
politikadan uzak kalıp toplumsal standartlara uyarak sükün
içinde yaşamak isteyen Stefan Zweig’i eleştiren Arendt,
sonuçta onun şöhretin koruyucu zırhı olmadan ortada
kalıverdiğinde Yahudi halkının gerçekliğiyle, yani bu kimliğin
bir utanç olarak yaşanabileceği gerçeğiyle yüz yüze geldiğini
söyler. Bu ‘’alçatıcı’’ gerçekliğin ‘’utancından’’ şöhret sahibi
olmakla, kendi benliğini yüceltmekte, hatta bireysel onuru
korumaya çalışmakla değil, ancak bir bütün olarak Yahudi
halkının onuru için mücadele etmek olabilirdi.
Berktay’ ya göre, Gramsci’nin 1920’ler İtalyası’nda ‘’aklın
kötümserliğine karşı iradenin iyimserliğini’’ vurgulamış olması
tam da bu yüzdendir. Çünkü ‘’iradenin bir tasarıyı fiile
dönüştürme becerisi’’ vardır. Başka bir deyişle, insanların bir
araya gelerek ortak bir gelecek tasarımı uğruna eylemde
bulunma becerisi… Arendt’in da hatırlattığı gibi, ’cesur insan,
ruhu bu duygudan ari olan ya da ona kesin bir şekilde galip gelmiş değil, sergilemek istediği şeyin korku olmadığına karar vermiş kişidir. Yani tıpkı düşünmek gibi, ’cesaret etmeye karar
vermek de bir seçim meselesidir.
Kazım bey, eleştiri yapmanın önceliği; eleştiri yapmadan önce, konu hakkında bilgi sahibi olunmalıdır, demişti. Bu makalede bu duruma gelmeden, çok emek verilmiş. Emeğinize sağlık.